Din mühendisliği
Güç istemi”, insanın en belirgin dürtülerinden birisi… Kimisi parada ve servette, kimisi fiziksel ve cinsel kuvvet de, kimisi kılıçta ve silahta, kimisi etrafında sadakat bildirenlerin sayısında somutlaşan ve öne çıkan bir biçimde güç talep ediyor. “Güç bendeeee!” diye bağırmak, en erişilmez güç tahtına geçip kurulmak istiyor. Modern zamanlarda ise güç istemi, kendisini daha ziyade “bilgi” alanında gösteriyor. Bilgiye temellük eden, diğer güç alanlarında da kolayca egemenlik sağlayabiliyor.
Modern zamanlarda bilgi-iktidar ilişkisinin tipik bir sembolü, “panopticon” adı verilen 18. yüzyılda mahkûmların koğuşlarında ne yaptıklarının gözlemlenebilmesi amacıyla tasarlanmış cezaevi mimarisiydi. Her şeyi bilmenin ve görmenin sağladığı inanılmaz gücün simgesiydi, “panopticon”. Bilişim teknolojilerindeki devasa gelişmeler, egemenlere tüm bilgiyi kendi elinde toplamak, sadece cezaevlerindeki mahkûmları değil tüm insan faaliyetlerini izlemek, gözetlemek için müthiş imkânlar sağladı. Dünya sistemi küreselleştikçe, insanlık adeta tek bir elektronik gözün denetimine girdi.
Aynı şekilde Kuzeyli zengin ülkelerin bilgiye sahip olma biçimleri nedeniyle Güneyli toplumlar üzerinde sağladıkları iktidara “sibernetik sömürgecilik” adı verildi. Güneyin insanlarının fanatizm kültürüne sapmaları ve saplanmaları, yaşadıkları “sibernetik sömürgecilik” koşullarıyla açıklanmaya çalışıldı. Yoksul Güneyliler, Kuzeyliler karşısında çırılçıplaktılar ama onların ne yapmak istedikleri konusunda bir fikir geliştiremiyorlardı. Bu durum, Güneylileri çaresizliğe ve hayal kırıklığına sürüklüyor, keskin ideolojilere sarılmaktan ve bedenlerini siper etmekten başka yolları kalmıyordu.
Modernlik eleştirisini “güç istemi” üzerinden yapabilmek için böyle ifadelerle söze başladım birçok yazımda. Çarenin bu anlayışı terk etmek olduğunu anlatabilmek için de şöyle ifadeler kullandım: Anti-egoik bir bilince sahip olan Doğululara ve özellikle biz Müslümanlara göre bilgi, iktidar aracı olmaktan ziyade hayırlı işler için kullanılacaksa değerli. Hatta “bilme”, nefsi olgunlaştırmanın bir yolu, fedakârca bir hizmet biçimi de olabilir. Bilgece bir tutumla, kendisini hakikate ulaştırmak, başkalarına çıkar gözetmeden faydalı olmak amacına da yöneltilebilir. İslam, hakikate ulaşmayı hedefleyen epistemolojik, toplumsal iyiliğe katkıda bulunmayı amaçlayan sosyolojik yanlarının yanı sıra bir ahlak ve “kendini bilme” öğretisi. Modernliğin manevi bir restorasyona ihtiyacı var…
Bunları söylüyordum, bir eksikliği ya görmüyor ya da görmek istemiyordum. “Hayırlı işlere, insanın dünya hayatını güzelleştirmesine, ahret hayatını kazanmasına yarayacak bilgiyi elinde bulundurduğu iddiasında olanlar, bu bilgiyi suiistimal edemezler mi?” diye sormuyordum. İşte eksik olan, bu soruydu. Bilgi olan her yerde, onu suiistimal eden kendi dünyevi amaçları için suiistimal eden de olacaktı. Bilgi nasıl Batıda güç istemi tarafından suiistimal ediliyorsa, Doğuda da suiistimal ediliyor olmalıydı. Diyanet dergisinin “Din istismarı”nı konu alan Eylül 2016 sayısında Prof. Dr. Ejder Okumuş, “din mühendisliği” konusunda yazarak tam da bu eksikliğe parmak bastı.
“Din mühendisliğinde, ideal ve üstün kabul edilen din anlayışı ve ekolünün öteki olarak kabul edilenlere zorla dayatılması söz konusudur.” Din mühendisliği yapanların yaklaşımlarında, dil ve üsluplarında, “hikmetle ve güzel öğütle davet etme, anlatma, öğretme, örnek olma (Nahl/125)” değil, “hizaya getirme, dayatma, empoze etme, ‘benim inancımı, din anlayışımı kabul edersen kurtulursun’ veya ‘benim liderime gel tabi ol, kurtul’ anlayışı egemendir.” Okumuş Hoca, dini bilgiyi istismar ederek din mühendisliği yapmaya zorlayan şeyin, güç arzusu olduğu kanaatinde. Güç arzusunun kökeninde ise, kendisine verilenlerde dünyadaki nasibinin yanı sıra ahret yurdunu aramaktansa (Kasas/77) dünyevileşme olgusu (dünyaya bağlanma, dünyalık şeyleri tercih etme temayülü -Al-i İmran/14; Araf/175-176) bulunuyor.
Dini görünüm altında aslında güç arzusu ve dünyevileşme belirleyici bir roldeyse, orada artık dinden değil, paralel dinden, din istismarından ve dine karşı dinden bahsetmek daha uygun. Güç arzusu ve dünyevileşmenin tesiri ne kadar artarsa, “din” adı altında “gösterişçi, takiyyeci, güce dayalı, ötekileştirici, dini ayrımcılık yapan, her türlü aracı meşrulaştıran, gözetleme ve denetleme işi yapan, ilmi esas almayıp örgütlü hiyerarşik yapı temelli çalışan” din mühendisliği hevesleri ve heveslileri de o kadar artıyor. “Din” adına ülkesine, insanına ihanet edebilen FETÖ tarzı yapılar ortaya çıkıyor.
Anladım: Batı’nın da Doğu’nun da, Kuzey’in de Güney’in de bilginin sadece güç istemine yaramayacağını öğreten manevi bir restorasyona ihtiyacı var!
Kaynak: Yeni Şafak