İnternet hayatımızı değiştiriyor peki bizi?
Her şey gibi psikoloji teorileri de eskidi. Zaten insanı anlama konusunda pek sorunluydular, iyice işlevlerini yitirdiler. Günümüz insanını anlamakta giderek daha da yetersiz kalıyorlar. Bugüne kadar psikoloji teorilerinin üzerine bina olduğu insan ilişkileri anlayışı, yüz yüze iletişimi esas alıyordu. Oysa siber alandaki iletişim biçimi bundan çok farklı; bu farklılık ölçüsünde biz de farklılaşıyoruz. Mesela aynı zamanda meslektaşım olan bir dostum, geçenlerde eski yoğun sosyal ilişki ortamının giderek sığlaştığını, artık pek kimseyle görüşme ihtiyacı duymadığını söylüyordu. Sohbetimizin sonucunda, bu durumun giderek yaygınlaştığı, sosyallik ihtiyacımızı bir süreden beri sosyal medyadan karşılamamızın bizi bu hale getirmiş olabileceği ortak fikrine vardık. Çocuklarımız, artık sadece bir dilin, bir geleneğin değil fakat aynı zamanda bir siber alanın da içine doğuyor, bizden çok daha fazla teknomedyatik dünyadan etkileniyorlar.
Yüz yüze iletişim ile yazılı iletişim arasındaki farklılıkları anlamak, siber alanın psikolojimizde ne tür değişimler yaptığı konusunda bir fikir verebilir. Deneyelim.
Yüz yüze iletişimde, yalnızca anlamı taşıyan kelimeler değildir; iletişimin sözel olmayan boyutları ve duygular da iş başındadır ve hatta denilebilir ki, yüz yüze iletişimin niteliğini kelimelerden daha çok sözel olmayan boyutlar ve duygular belirler. Yüz yüze iletişimde ilişki kişileri, karşısındaki insanı nasıl etkilediğini hemen oracıkta görme ve tanıma fırsatına sahiptir; kendi tavır ve tutumlarının etkisini karşısındakinin tavır ve tutumlarına bakarak çıkartabilir. “Etkileme” ve “etkilenme”, iletişim sırasında alınan geri-bildirimlerle nispeten gerçek bir zeminde yol alır, ilişki kişileri de sınırlarını fark ederek daha sağlıklı bir iletişim için imkân bulurlar.
Bu fırsat ve imkânlara rağmen yüz yüze iletişimde bile, karşısındaki kolayca yanlış anlamaya yol açacak ya da tam tersine kendi amaç ve niyetini tam olarak aktarabilmeyi engelleyecek birçok “iletişim kazası” olabilir. Yani iletişimin yüz yüze olanı bile çok zor bir olay; bir anda yüzlerce aracın geçtiği bir kavşak trafiği kadar karmaşık. Bu yüzden “konuşma” sırasında yaptığımız işi, sergilediğimiz bir anda görünmeyen beceriyi buzlarla kaplı bir gölden atla geçmeye benzetiyor öykücü Peter Handke. Konuşurken inanılmaz ölçüde risk alıyoruz; yanlış anlama ve anlaşılmama riski. O yüzden olsa gerek, anlaşıyormuş gibi yapıyoruz çoğu zaman ve “-mış gibi yaparak” yaşıyoruz.
İnsanların yüz yüze olmadıkları, yalnızca yazıyla anlaşmaya çalıştıkları yazılı iletişimde yanlış anlama ve anlaşılmama riski kat be kat artıyor. Çünkü yazı, ortaya çıktığı andan itibaren yazan insandan bağımsızlaşır; yazılan kelimelere nasıl bir anlam yükleneceği doğrudan doğruya o metni okuyan insanın insafına kalır. Bu nedenle bir mektubun yazanın mı okuyanın mı olduğuna bir türlü karar verilemez. Okuyanın metni anlama şeklini değiştirme konusunda yazarın hiçbir şansı yoktur. Öyle ki bir yazar, yazdıklarından okuyucularının neler anladığını öğrenme şansına sahip olsaydı, yazmanın beyhude bir iş olduğu hissine kapılıp yazmayı bırakabilirdi.
Teknomedyatik dünyada yazının kullanımı da epey değişmiş durumda. Önceden genellikle tanıdığımız insanlara ya da kimler olduğunu bildiğimiz kısıtlı sayıda insana yazardık. Mektup, yüz yüze iletişim imkânını ayrılık nedeniyle yitirdiğimizde ya da kendimizde yüz yüze iletişimde duygularımızı söyleme gücü bulamadığımızda başvurduğumuz bir iletişim aracıydı. Şimdi ise sosyal medya sayesinde dünyanın her yerinden, hiç tanımadığımız insanlara, aynı anda yazabiliyor, yazdıklarını görebiliyoruz.
Enformasyon teknolojileriyle ve özellikle internetle birlikte insanlık, hiç bilmediği yepyeni bir iletişim biçimiyle karşı karşıya. Son zamanlarda sesli ve görsel malzemenin enformasyon teknolojilerine girmesiyle siber alandaki iletişim imkânları çok zenginleşti; adeta gerçek yüz yüze iletişimin taklidi bir durum ortaya çıktı. Ama hala internet iletişiminde yazı, büyük bir rol oynuyor. Kabul etmeliyiz ki, bu oldukça değişik bir yazışma tarzı. Konuşur gibi yazışıyoruz, yazdıklarımız nerdeyse konuşma hızıyla karsımızdakine iletiliyor. Yeni iletişim imkanları sayesinde, yazılı iletişim konuşmaya çok yaklaştığından içinde yaşadığımız zamana “ikinci sözlü kültür çağı” denmesini önerenler bile var. Yazma tarzımız, kelime seçimimiz de hayli değişti. Ama ne olursa olsun, internet iletişiminde hala yazılı iletişimin kuralları geçerli. Bir sosyal medya yazışması, yazılı iletişimin tüm zaaflarını aynen taşıyor. Yani tam olarak bizim değil yazı; okuyanın onu nasıl anlayacağını denetleme şansımız yok. Bizim ne yazdığımız değil karşımızdakinin ne anladığı belirleyici. Yazdıklarımız, karşımızdaki insanın hayal dünyasında nasıl bir serüven yaşayacak bilmiyoruz. O da bizimkisini bilmiyor. İki insandan ziyade, iki hayal dünyası iletişim içinde sanki. “Gerçek” olmadığı için değil bu nedenle “sanal” diyoruz.
Kaynak: Yeni Şafak