Kötülüğün sıradanlığı

Rahmetli Cahit Zarifoğlu, ”Filistin bir sınav kâğıdı / Her mümin kulun önünde” diyor 1980”lerde. Müslümanlar olarak Filistin meselesinde sınıfta kaldık. Müslüman toplumlar birbirlerine karşı kin ve gareze ayırdıkları enerjilerinin onda birini olsun Filistin konusunda dayanışma konusunda sarf edebilselerdi, şüphesiz bu durumda olmazdık. Şimdi yine Filistin ateş altında, pervasızca bir saldırıyla karşı karşıya, yine elimiz böğrümüzde seyrediyoruz. Uluslar arası kuruluşlar, söz konusu olan Filistinlilerin kendilerini müdafaası olduğunda, her zaman yaptıkları gibi, hemen bu ”terörist faaliyeti” (!) kınamaya, bir yolunu bulup İsrail devletinin vahşetini meşrulaştırmaya devam ediyorlar. Filistin için ayağa kalkmış az sayıdaki aktivistin gayretleri dışında katranımsı bir sükût. Rezilce bir utanç bulutunun gökyüzünü kaplamış olması lazım ama ne gezer!

Aslen Yahudi olan ve soykırımdan kaçıp Amerika”ya göç eden düşünür Hannah Arendt, 1961-1962 yılları arasında, Mossad ajanları tarafından yakalanan ve Kudüs”te yargı önüne çıkarılan eski SS subayı Adolf Eichmann”ın duruşmalarını bir gazete adına takip etti. Bu konuda yazdığı makaleleri, 1963”te bir kitapta topladı: ”Eichmann Kudüs”te – Kötülüğün Sıradanlığı Üzerine Bir Rapor”. Kitapta öne sürülen tezler, birçok tartışmaya neden oldu, oluyor.

Arendt”e göre Eichman, psikopat bir sadist falan değildi. ”Eichmann”ın Yahudiler”den hastalık derecesinde nefret eden fanatik bir antisemit olduğu veya birilerinin onun beynini yıkadığı falan yoktu” tam tersine son derece sıradan, oldukça resmi bir dil kullanan, sıkıcı bir bürokrattı. Arendt, asıl sorunun bu olduğu kanaatindeydi. Soykırımda rol alanların hemen tamamı Eichman gibiydi, ne sapık ne sadist olmayıp dehşet verici bir biçimde normaldiler. İşin ilginç yanı, Almanlar gibi Yahudilerin birçoğu da olanlara rıza göstermekle yetinmeyip suçlularla işbirliği yaptılar. İnsanlık, olan bitene ses çıkarmadı.

Çoğu Yahudi eleştirmen, kitabı sevmedi. Arendt”in cani Eichmann”ı sıradan biri olarak görmesine ve Yahudi cemaati liderlerinin Nazilerle işbirliği etmiş olduğu tespitine şiddetle karşı çıktılar. Arendt”i, Yahudi düşmanlığıyla yeterince mücadele etmemekle ve Hocası Heidegger”in fikirlerinden etkilenmekle suçladılar.

Yahudi soykırımı sırasında, insanları sırf analarından Yahudi doğdular diye her türlü vahşete reva gören Hitler, kötülüğü zirve noktasına vardırmıştı. Bu, doğru. Hitler”e ve soykırıma karşı ses çıkarmayan insanlık ise vahşeti görmezden gelişiyle, lakaydisiyle kötülüğü sıradanlaştırmıştı. Bu daha da doğru… Arendt, asıl felaketin ”kötülüğün sıradanlığı” olduğunu söylerken haklıydı.

1962”den beri entelektüeller kötülüğün sıradanlığı üstüne tezler döktürdü. Tüm dünya, bazı yazarlara ”Soykırım Endüstrisi” dedirtecek kadar mütemadiyen soykırımdan konuştuk. Kütüphaneler dolusu kitap yazıldı, yüzlerce soykırım temalı film yapıldı. Hatta Von Trotta, ”Hannah Arendt” filminde, bu anlattığımız hikâyeyi bile beyaz perdeye aktardı. Tüm bunlar yapıldı da kötülüğün sıradanlaşmasının önüne geçebildik mi? Tam tersi oldu, kötülük insanlığın her dokusuna yayılmayı sürdürdü, sürdürüyor. Hatta kötülük, en çok soykırıma maruz kalmış Yahudi toplumunu baştanbaşa kuşattı.

Arendt”in aralarında Einstein”ın da olduğu 30 Yahudi entelektüel ile birlikte 1948”de yılında yayımladıkları makalede, ”Faşizmin üç ana özelliği, milliyetçilik, otoriterlik ve ırkçılık, ”etnik açıdan saf” bir devleti savunan mevcut İsrail rejiminin karakteristikleridir” dediğinden haberdarız. Ama birçok Yahudi entelektüel sonradan sus pus oldu. Sabra ve Şatilla katliamlarını ”empatinin ve ötekinin filozofu” diye bilinen Emanuel Levinas dahi kınayamadı. Arendt, 1975”te vefat etti. Filistinlilere yapılanları görseydi, ”Kötülük İsrail toplumuna kök saldı” der miydi yoksa susar mıydı bilmiyorum. Bildiğim o ki; şüphesiz vicdanlı Yahudiler hala var ama İsrail”de ırkçılık ve ayrımcılık, giderek her yere nüfuz etti, şimdi de hızlı bir tefessühe yol açıyor.

1982”de Menahem Begin ”Size söylüyorum, onlar neredeyse insan!” diyerek Filistinliler hakkındaki resmi bilinçdışının ifrazatını sözelleştiriyordu. Ehud Barak, 2000 yılında ”Filistinliler timsahlar gibidirler, onlara ne kadar fazla et verirsen ver, onlar daha fazlasını isterler” diyor ve alkış alıyordu. 2012 sonunda yapılan anketler, İsrail”de kötülüğün devletin her kademesine yerleştiğini, İsrail halkının yüzde 58”inin Araplara uygulanan apartheid (ırk ayrımı) rejiminin farkında olduğunu ve bunu onayladığını gösteriyordu. Son zamanlarda İsrailli gençler, hiç utanmadan ”Araplardan nefret etmek suç değil, onurdur” yazılarıyla poz verebiliyorlar. Bir kısım sıradan İsrailli, ”Her saat başı bir Filistinliyi öldürün!” diye caddelerde höykürebiliyor. Bunlardan 3 tanesi, Muhammed Ebu Hudayr adlı 15 yaşındaki Arap gencini insanlık tarihinde az görülen bir hunharlıkla katledebiliyor. Telaviv Nazileri her yerde pervasızca boy gösteriyor.

İnsanların en vicdanlıları dahi ”kötülük ne çok sıradanlaştı” deyip sükûtlarına bir mazeret kefeni giydirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Filistin, hepimiz için bir sınav kâğıdı…

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41