Mazlumlara misal olmak
Alman yetkililerin 31 Temmuz’da Köln’deki darbe karşıtı gösteri için çıkardığı zorluklar yetmiyormuş gibi, Cumhurbaşkanımızın telekonferansla katılmasına dahi izin vermemeleri, aklın alacağı bir karar değildi. 2011’de yine Köln’de yapılan bir festivale terör örgütü elebaşlarına bile bu imkân tanınmıştı. Sicilleri zaten kötüydü. İnsan haklarından ve demokrasiden anladıklarının, “çıkar”larına göre muhteva kazandığını biliyorduk. Emperyalist-sömürgeci tarihleri ve kötü şöhretli demokrasi anlayışları, hepimizin malumuydu. Ama yine de Türkiye’deki darbe girişimine karşı takındıkları bu tavrın nedeni, öncekilerden çok farklı…
Yaptıklarının akla uygun bir yanı yok, mızrak çuvala sığmıyor artık ama böyle yapmaya mecburlar. Ne yapıp edip Türkiye’deki darbe karşıtı direnişi bilinçli olarak görmezden gelecekler, sislendirecekler. Bırakın Recep Tayyip Erdoğan’ın itibar kazanmasına yol açacak tavır sergilemeyi, ona karşı karakter suikastını sürdürmek zorundalar. Yaptıklarında kendi ilkeleriyle tutarlılığını aramaktan çoktan vazgeçtiler, ellerinden geldiği kadar kendi halklarına, insanlığa gerçeği tersyüz ederek gösterme gayreti içinde olacaklar. Aksi halde neler olur bir düşünsenize? İnsanlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin doğru, liderliğinin samimiyete ve güvene dayalı olduğunu öğrenseler, milletimizin olağanüstü direnişinin darbecilerinin tanklarına, tüfeklerine, uçaklarına baskın geldiğini gözleriyle görseler, çıplak gerçekliğe tanıklık etseler… Sistemlerini nasıl ayakta tutar bu “eski dünya” egemenleri?
Hatırlarsınız 7 Haziran Seçimi’nin öncesinde de Batı medyası, ülkemiz için darbe ihtimalini (ve hatta arzularını) açıkça dillendiriyordu. Bakın 28 Mayıs 2015’te “Batı’ya rağmen demokrasi” başlıklı yazımızda yaptığımız tespitlere:
“Her darbenin uluslararası uygun bir konjonktürde neşvünema bulduğunu, darbecilerin her seferinde sırtlarını dünya egemenlerine dayadıklarını zaten biliyorduk ama Mısır’daki Sisi darbesinden sonra yeni bir durum ortaya çıktı. Darbecilerin Batılı destekçileri, gemi iyice azıya aldılar; daha darbe öncesinden açıkça darbeyi desteklediklerini beyan etmekte bir beis görmüyorlar. Müslüman bir toplumda demokrasinin pekâlâ rafa kaldırılabileceği, İslamofobik Batı ortamında tepki görmek bir yana, çok kolayca kabul edilebiliyor. Türkiye için de aynı durum söz konusu. Darbecilerin Batılı destekçilerini serbest ve adil seçimler değil, kimin iktidarda olduğu daha çok ilgilendiriyor… Uzun zamandır Erdoğan’ı diktatörlükle, Ak Parti iktidarını ise IŞİD destekçiliğiyle özdeşleştirmeye çalışan bir propaganda yürüttüler. Şimdi seçimi Ak Parti’nin tekrar kazanma ihtimaline karşı, darbe için görev çağrıları yapıyorlar.
Geçen gün New York Times gazetesinin ‘yazı işleri kurulu’, Türkiye’de yaşanan seçim süreciyle ilgili ‘Türkiye üzerindeki kara bulutlar’ başlıklı bir yazı kaleme alarak, dış kaynaklı darbe çağrısında bulundu. Onların demokrasiyi savunma konusundaki ikiyüzlülüklerini bir kez daha kaydediyoruz. Lakin heveslerini kursaklarında bırakma, ülkemizdeki demokrasi mücadelesinin özgün koşullarını dünyaya anlatma görevimiz olduğunu da biliyoruz. İslamofobik dalganın etkisiyle ‘dünya demokratik kamuoyu’nun bile sağırlaştığı bu şartlarda demokrasiyi savunma görevi, büyük ölçüde bizim üstümüze düşüyor. Demokrasimizi, demokrasinin beşiği olmakla ve güçlü demokrasileriyle övünen ülkelere karşı savunmak durumundayız.
Tabii bir derdimiz de içerideki açık veya zımni darbe destekçileriyle. Türkiye’ye karşı ABD’i, NATO’yu göreve çağıranlar, Mısır’da Sisi’ye güvendikleri gibi ülkemizde de demokrasi karşıtı bu güçlerle kol kola hareket ediyorlar. Bu nedenle darbelere karşı olmak, yurtseverliğin ilk şartlarından birisi oluyor. Onlar her türlü fitne, fesat, tezvirat peşinde koşarken biz de boş durmamalıyız. Demokrasi bilincini yükseltmeliyiz. Boş buldukları İslamofobi ovalarında kolayca at sürmelerinin de önüne geçmeliyiz.”
Bir yıl önce temel görevimiz, iç ve dış destekçileri olan darbeyi önlemekti. 15 Temmuz hain girişimini, muhteşem bir dayanışmayla bertaraf etmesini bildik. Bir millet iradesini hiçe sayanlara karşı direndiğinde neler olabileceğini tüm dünyaya gösterdik. Mazlumlara sadece yurt değil misal olduk. İşte onları bu “misal olma” boyutu çileden çıkarıyor. Kendilerine rağmen hürriyet ve demokrasi sağlanırsa, ıskartaya çıkacaklarını görüp korkuyorlar.
İstiklal Savaşımızın mazlum milletlere misal teşkil ettiğini işittik hep büyüklerimizden. İşte şimdi önümüzde bir fırsat daha var. Ne kadar birlik ve dayanışma içinde yürümeyi başarabilirsek, o ölçüde mazlumlara yeni bir dünyanın mümkünlüğünü göstermiş olacağız. Kim ki milletin topyekûn hareketine maniler çıkarırsa dünya mazlumlarının önündeki imkânı ya görmüyor ya da göstermek istemiyordur.
Kaynak: Yeni Şafak