Sayfa Seç

Bunlar mı yeni Türkiye’yi kuracak?

Ülkemizde hemen her alanda büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Büyük dönüşümün içinde sadece bir “fasıl” olan “çözüm süreci” dahi, başka toplumların “devrim” diye nitelendirdiği alt-üst oluşları, zihin değişimini içeriyor. Eski Türkiye”nin karakteristiği, vesayetçi asker-sivil aydın zümrenin yukarıdan aşağıya despotik bir modernleşme arayışıydı. Yeni Türkiye ise, aşağıdan yukarıya, millete dayalı, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasisiyle tanınma gayreti içinde. Yeni Türkiye üzerine söz söylemek çok kolay ama onu hayata geçirmek aynı ölçüde zor… Yol uzun, tuzak ve badirelerle dolu.

Yeni Türkiye”nin en büyük düşmanı, eskiden tevarüs etmiş olan gurur ve kibir kaynaklı düşünceler ve inançsızlık. Dünün ezilenleri, horlananlarıyla eşitlenmek, bazılarının ağrına gidiyor. Dile getirmekte zorlansalar da yoksullar ve eğitimsizlerle aralarındaki farkın kalkacak olmasını müthiş bir incinme olarak yaşıyorlar. Sürekli olarak yeni Türkiye idealleriyle uyuşmayan insan manzaraları gösterip “Bunlar mı yeni Türkiye”yi kuracak?” diye sorup ağlanacak hallerine gülüyor, kendilerince alay ediyorlar. Cevap basit: Evet, onlar kuracak, hep birlikte kuracağız farklılıkların kardeşçe yaşayacağı demokratik yönetimi ve toplumu… İsterseniz bir de karışık yoldan anlatmayı deneyelim:

Toplumsal ilişkiler hakkında çok önemli bir teori ortaya koymuş olan Alan Page Fiske”ye göre, insan, toplumsal bir varlık ve dünyaya buna uygun bir donanımla geliyor. Tarih boyunca, tüm kültürlerde insanın toplumsallığı kendisini esasen dört temel ilişki biçimde gösteriyor. İster zengin ister çok eğitimli olalım kendimizi bu dört ilişki biçiminin dışına atamıyoruz. Dört temel ilişki biçiminin her birinin kendisine özgü farklı grup, amaç, kural, simge ve ideolojisi var. Bunlara ait bilişsel şemalar, çerçeve halinde her insanın zihninde bulunuyor ama nasıl biçimleneceklerini içinde yaşanan kültür belirliyor.

Fiske,”her kültüre özgü bir ilişki biçimi vardır” görüşüne katılmıyor,”her kültür, kendine özgü formu oluştururken bu dört temel ilişki biçiminden yararlanabilir” ifadesini daha uygun buluyor. Aynı şekilde bu dört ilişki biçimini değişmez kalıplar olarak düşünmek de yanlış. Bunun yerine, her kültürde farklı zamanlarda ve farklı durumlarda dört ilişki biçimi bambaşka görünümlerde ortaya çıkabilir diye bakmak gerekiyor.

Fiske”nin insanlık tarihi boyunca, tüm kültürlerde gördüğü dört temel ilişki biçimi sırasıyla şunlar: 1) Komünal paylaşım: Bu ilişki tarzında grup kimliği, bireysel kimliğin hep önünde. Senin benim yok bizim var. Ortaklaşmacılık, yardımseverlik, cömertlik, fedakârlık en önemli değerler. Komün yaşamının ve değerlerinin korunması için savaş göze alınabiliyor.

2) Otoriteye göre düzen: Bu ilişki tarzında eşitsizlik esas. Liderin verdiği kararlara ve yaptığı hiyerarşiye uymak her şeyden önce geliyor. Liderliği ve gücü neyin belirleyeceği kültürden kültüre değişir ama bireyin konumu ve kimliği bu sıralama gereğince belirleniyor. Ahlaki ilkeleri lidere ve hiyerarşik düzene itaat şekillendiriyor. Güç alanını genişletmek için savaşılıyor.

3) Karşılıklı eşitlik: Bu ilişki türünde esas olan karşılıklılık. Grup üyeleri, aynı işi sırayla ya da eş zamanlı olarak yapıyorlar. Liderlik işlevi sırayla veya kurayla yerine getiriliyor. Eşit oldukları kadar birbirlerinden bağımsızlar. Yardımlar gibi çatışmaların çözümü de eşitlik ilkesine göre yürütülüyor.

4) Piyasa değeri: Bu tür ilişkilerde, her şeyi piyasa belirliyor ve kar amacı esas. Bedeli karşılığında elde edildiğinden mallara sahip olmak çok önemli. Zamanın kendisi, bizatihi bir değer içerdiğinden faiz gündeme geliyor. Ekonomik ilke, davranışların değerlendirilmesinde de geçerli; davranışlar ödüllendiriliyor ya da cezalandırılıyor.

Görüldüğü gibi, Fiske”nin teorisinde kapitalizm, sosyalizm, feodalizm, komünal toplum gibi diye adlar verdiğimiz yapılar, insan toplumsallığının farklı görünümleri olarak karşımıza çıkıyor. Toplumsal yapılar ve ilişkiler, bu dört ana formata göre biçimleniyor. Bunlar kültüre ve zamana özgü kalıplar değiller. Tek bir ilişkide bile yeri geldiğinde dört ilişki türü birden gündeme gelebiliyor. Örneğin modern bir ev yaşamında eş ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinde ayrıntılı bir gözlem yaptığımızda, yeme düzeninde komünal paylaşımın, karar alma süreçlerinde otoritenin ya da karşılıklı eşitliğin, bireylerin başarılarının ölçülmesinde ise piyasa değerinin geçerli olduğunu görüyoruz.

Eski Türkiye”den tevarüs edilen gurur ve kibrin demokratik toplum inşasındaki görünmeyen düşman olduğunu düşünürken geldi Fiske”nin teorisi aklımıza. “Gurur ve kibrin tuzağına düşüp yeni Türkiye”nin yoluna taş koymak yerine, bilgi ve enerjimizi demokrasimizin güçlenmesi için harcayalım. Kültürümüzdeki temel ilişki biçimlerini anlayarak demokratik bir biçime dönüşmeleri için ne yapmak gerektiğine kafa yoralım” diyebilmek için anlatalım istedik. Demokrasiyi iyi bir model olarak görüyorsak, kendi toplumumuz için de onu inşa etmenin yollarını aramalıyız. Kibir kulelerinde sızlanmaktansa mümkün ama zor olanı seçmek, daha insani…

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41