Sayfa Seç

Çılgın vahşet ve liderlik

7-8 Ekim Olayları, gündemimizi doldurmayı sürdürüyor. Konjonktür, uluslararası güç mücadelesi başta olmak üzere birçok boyutuyla olaylar irdelenmeye çalışılıyor. Geçen yazımızda olayların sosyopsikolojisi hakkında konuşmaya, Etyen Mahcupyan”ın fevkalade değerlendirmesiyle başlamıştık.

Mahcupyan, Kürt siyasi hareketindeki çocuksuluğa, ayrılıkçı fikirlerle beslenen genç sempatizanların çözüm sürecini algılayamadıklarına, Rojava mitolojisiyle yetiştikleri için Türkiye”nin IŞİD”e yardım ettiğine hiç sorgulamadan inandıklarına vurgu yapıyordu. Kişiliği oluşmadan kimlikleşen, siyaset üretemeyen bu genç kuşakların dürtülerinin kolayca uçlara savrulduğunu söylüyordu. Ona göre çözüm için uzun vadeli bir perspektife ve olgun ebeveyn davranışına ihtiyaç vardı.

Mahcupyan”ın hemen tamamen katıldığım bu görüşlerine, PKK”nın diğer Kürt oluşumlarıyla arasındaki iflah olmaz rekabeti de eklemeliyiz. Dünya siyasetinde ve hatta ekonomisinde görünürlüğü giderek artan Kuzey Irak Kürt siyasi aktörlerini de değerlendirmeye almalıyız. Dünya ve özellikle Avrupa kamuoyuna “seküler-modern” bir kimlikle kendini sunmak isteyen PKK, cihadistlere (kimse onlar!) karşı en sert biçimde mücadele ettiklerini söyleyerek meşruluk ve destek sağlamak istiyor. 7-8 Ekim çılgın vahşetinin sosyal medyada dünyaya yapılan propagandasının “cihadistlere ve onlara destek veren Türkiye devletine karşı mücadele” eksenine oturtulması bu nedenle.

Şüphesiz 7-8 Ekim Olayları”nın sosyopsikolojisi, sadece bu söylenenlerle tüketilemez. Çılgın vahşet, kalabalıkların nasıl bu kadar zalimleşebildikleri üzerine daha fazla düşünmeliyiz. Analizimizi sosyolojiden psikolojiye doğru bir adım daha ilerletelim.

İngiliz grup psikanalizinin ünlü teorisyeni Wilfred Bion”a göre insanlar, topluluk halindeyken, bireysel hallerinden farklı davranırlar. Buna “grup davranışı” adı verilir. Topluluklar, esasen iki çeşit grup davranışı sergiler ve buna uygun iki tür zihinsel işleyişe sahiptirler. Bunlardan birincisi, “çalışma grupları”dır. Çalışma grubu özelliği gösteriyorken topluluk, kendisini yaptığı işe verir, zihni üretken bir amaca yöneliktir ve akıl sürece egemendir. Tüm topluluk, geleceği için zekice planlar yapan ciddi bir ebeveyn gibi davranır. Tüm organizasyonlar ve bu arada elbette devlet, yönetimi altında kitlelerin çalışma grubu özelliği göstermesini ister; liderlikler, topluluğu birlik içinde, verimli bir işleyişe sahip olarak tutmaya uğraşırlar

Gustave Le Bon”un geçen yüzyılda kitleleri, neredeyse sürüye özdeş gördüğü kitabından beri, yığınların akıl-dışına, şiddete, vahşete daha yatkın olduğuna inanılıyor. Bu modası geçmiş görüş, çok da doğru değil. Topluluklar, örgütlenmeyi, birlikte çalışıp üretmeyi, yönetmeyi pekâlâ başarabilirler ve hatta eylemleri bile akıl dolu olabilir. Ama nasıl insanın her zaman sadece akılcı davranması mümkün değilse, toplulukların da çalışma grubu ilkelerine göre davranmadığı halleri vardır. Böyle zamanlarda topluluklar, Bion”un “çalışma grubu”nun tam karşıtı bir işleyişe sahip diye nitelediği “temel varsayım grubu” özellikleri gösterirler. Amaca dönük, akılcı boyut ortadan kalkar; bilinçdışı süreçler, ilkel korku ve kaygılar öne çıkar, topluluk çocuklaşır, davranışları dürtüselleşir. Öğrenme ve uyum yetenekleri kısıtlanır, eyleme yatkın hale gelir, gerçeği değerlendirmesi, belleği bozulur. “Temel varsayım grubu”nun dili, klişe sözlerle, anlamsız yineleme ve genellemelerle doludur; müphemlik ve tanımsızlık egemendir.

Topluluk, çalışma grubu özelliğini, akılcılığını yitirdiğinde bağımlılığı artar, idealleştirilmiş bir lidere adeta yapışır. Sanki kendileri hiçbir şey bilmeyen, yetersiz bir çocuk, lider ise her şeyi bilen ve her şeye muktedir insan-üstü bir varlıktır. Aynı şekilde böyle topluluklar, amaca dönük, akılcı planlar yapamadıklarından “vur ya da kaç” ilkesine göre hareket ederler. Bireyin hiçbir önemi kalmaz; topluluğun korunması için gerekirse herkesten vazgeçilir. Panik, kaçma ve denetimsiz saldırı, yakıp yıkma dışında akılcı, makul bir yol arayışı bulunamaz.

Bu söylenenleri 7-8 Ekim olaylarına uyarlarsak, olaylar boyunca örgüt sempatizanlarının, tam bir “temel varsayım grubu” özelliği gösterdiklerini söyleyebiliriz. Peki, örgüt, kitlesinin bu özelliklerini göstermesini ister mi? Bu özellikleri gösteren bir grup davranışından, en vahşi saldırgan özellikleriyle bilinen örgütler için bile, amaca dönük bir yarar sadır olmaz. Örgüt adına sergilenen akıl-dışı vahşetin, daha önce kendilerini destekleyen insanları dahi ürkütüp kaçıracağını söylemek kehanet değildir. Ya “cihadistlere karşı mücadele” formülasyonuna fanatikçe saplanmaya bağlı bir akıl tutulması ya da bir süredir devam eden örgüt-içi bir kapışma söz konusu olmalıdır.

Ha unutmadan: Her ne kadar temel varsayım gruplarında lidere bağımlılık artmış görünse de, bu tür grupların aslında yeni bir Mesiyanik lider arayışı içinde olduğu bilinir. Kandil”in Öcalan”ı devre-dışı bırakma çabasının sonucu mu gündeme geldi bu çılgın vahşet derseniz, itiraz edemem.

Kaynak: Yeni Şafak

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41