Çözüm süreci ve Türk milliyetçileri

Çözüm süreci, kurulan bunca tuzağa, patlatılan mayınlara rağmen milletimizin engin basiret ve ferasetine dayanarak ilerliyor. Süreci yıkmaya, ülkemizi kan gölüne çevirmeye ahdedenler var ama gönüllerin sulh-sükûndan yana olduğu kesin. Bakışımızı siyasi söylemlerle, münferit olayların menfi yankılarıyla sınırlı tutmadığımızda, Türk milliyetçilerinin sağduyusunun da son tahlilde sulh-sükûn lehine işlediğini görürüz. Bu sağduyu olmasa, sürecin tıkanması, akamete uğraması kaçınılmaz olurdu. Sayın Bahçeli’nin ülkücüleri şiddet eylemlerinden, sokaktan çekip alması, çözüm süreci için paha biçilmez değerde elbette ama “sağduyu”dan kastım, sadece bunlar değil.

Çözüm sürecine kamuoyu desteğini ortaya koymaya çalışan araştırmalar, milliyetçi hassasiyetleriyle bilinen kesimlerden de çözüm sürecine müspet yaklaşımlar olduğunu gösteriyor. Akil Heyet çalışmaları sırasında yaşanan kimi gerilimlere rağmen ben bu desteğe şaşırmayanlardanım. Milliyetçi kesimlerin çözüm sürecine açık veya zımni desteklerinin, şiddet sarmalına onları da katmaya çalışanların heveslerini kursaklarında bırakan tutumlarının, esasen Türk milliyetçiliğinin tabiatı icabı ırkçı, etnikçi nitelikte olmayışından kaynaklandığını düşünüyorum. “Türklerin Psikolojisi” kitabımda ve başka birçok yazımda bunun tarihsel ve sosyopsikolojik nedenlerini anlatmaya çalıştım. “Türk anlama ve inanma modeline dair” adlı yazısında, (“Türk Kimliği. Ayvaz Gökdemir’e Armağan” içinde, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2009, ss. 25-56) milliyetçi düşünür Sait Başer, benim anlatmaya çalıştıklarımı çok özlü biçimde ifade etmiş: “Osman Turan’ın önünde saygı ile eğilerek bir yanlış anlamasını düzeltmek durumundayız. O, Türk devletinin idealini anlattığı abidevi eserine ‘Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi’ adını koymuştu. Hâlbuki sistemin icabı, töre, topluluklarına hâkimiyeti değil, adalet ve hizmeti emretmektedir. Buradaki ‘hâkimiyet’ kelimesinin yerine ‘hizmet ve adalet’ kavramlarının konulması gerekir.”

Çözüm süreci, milletimizin basireti ve feraseti sayesinde yoluna devam ediyor. Bugüne kadar gördük ki, sürecin en büyük engeli, örgütün tutumlarıdır. Gazetemiz yazarlarından, çözüm süreci yönetiminin içinde bulunan Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete kardeşim, geçenlerde örgütün süreci dinamitlemek isteyen tutumlarını gayet sarih biçimde yazdı. Örgüt, bir türlü silahtan ve şiddeti bir enstrüman olarak kullanmaktan vazgeçmiyor. Tabanını ve unsurlarını çözüme adapte edemiyor. 6-8 Ekim ve Cizre olaylarında görüldüğü gibi, başkasına hayat hakkı tanımıyor, siyasi totalitarizmiyle süreci devamlı zehirliyor. “Böylece, son iki yılın büyük siyasi krizlerinden etkilenmemeyi başaran çözüm süreci, tam sonuç alıcı bir siyasi zemin oluşmuşken, örgütün tutumu dolayısıyla başarıya ulaştırılamıyor.”

Örgüt, bu çözüm karşıtı tavırlarıyla sadece tabanını ve kendi unsurlarını etkilediğini sanıyorsa büyük bir aldanış içinde. Bu tutumların, çözüm süreci yönetimi (devlet) tarafından nasıl algılandığını Ete’nin sözleri ortaya koyuyor. Daha da önemlisi, bu tutumlar, Türk milliyetçilerinin sağduyusunu da kemiriyor, sarsıyor. Türkiye Günlüğü Dergisi’nin editörü, Mustafa Çalık artık şunları yazabiliyor. “Bu vaziyete göre, seçimlere kadar iktidarın ‘bir ileri iki geri’ taktiğine karşı, PKK’nın ‘bizi daha fazla oyalayamazsınız!’ gerekçesine yaslanarak ‘bir geri iki ileri’ ataklığı ile vereceği karşılıklar arasında Güney-Doğu ve hatta Doğu Anadolu’nun birçok yerinde fiilen tesis ettiği ‘paralel hükümranlığı’ pekiştirip tahkim etmesi, fiili bir ‘otorite tekeli’ne dönüştürmesi, ‘Züğürt Ağa’nın domates satarken kullandığı o meşhur kısık sesle ara sıra telaffuz edilen ‘kamu düzeni’ söylemi ile engellenebilecek midir? Türkiye için ‘hayati’ soru budur. Bizler, ‘Mü’min mü’minin kardeşidir’ itikadına sımsıkı bağlı Türkler, ‘Kürtüm’ diyen herkesin temsiliyetini Stalinist bir terör örgütüne bağışlayarak, onunla yürütülecek herhangi bir ‘müzakere’nin hayırlı bir netice doğuracağına asla ve kat’a inanmıyoruz!”

Ben bu satırları okuduğumda “Eyvah” dedim, “Çalık’ın izanını bu kadar sarsmışlarsa kim bilir örgütün pervasızlıkları başkalarını nasıl etkilemiştir?” Ama sağduyulu Türk milliyetçilerinin sürecin güvenilir dağlarından olacağına inancım hiç kaybolmadı. Onlarla yine dertleşir, halleşir; konuşur anlaşırız. “Kürt etnik kimliğinin tanınması, terörün başarısı değil, milletimizin demokrasi mücadelesinin tabii neticesidir. Örgütün, Kürtlerin temsilcisi olarak görülmesi söz konusu değildir. Örgütün silah bırakmasını temin etmek, kardeşkanı dökülmesinin önüne geçmek, ana hedeflerdir. Sandığınız türden bir müzakere asla yoktur” deriz.

Asıl sorun, konuşulamayan, diyalogdan yana olmayan, Stalinist, tahakkümcü, talimatçı zihniyet… Görünüşte barışçı ve özgürlükçü olan gerçekte sekülarist, şiddete tapıcı ve despotik bu zihniyet varken, çözüm sürecinde endişe, umuda galebe çalacaktır… Biz hep umuttan yana saf tutmak isteriz.

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41