Evet, siyaset!
Hayatın uçsuz bucaksız okyanusunda, kâh mutlu kâh hüzünlü duygulara bata çıka bir yaşama mücadelesi veriyoruz hepimiz. Bu arada toplumumuz da yıllardır, kendine özgü bir biçimde, demokrasi mücadelesi sürdürüyor. Sesimize kulak verilsin, taleplerimiz dikkate alınsın istiyoruz. Her birimizin hayat mücadelesi ile toplumun demokrasi mücadelesi, birbiriyle çok yakından alakalı. Bu alakayı sağlayan yegâne bağlantı köprüsü, “siyaset”…
Demokrasiyi seviyoruz sevmesine ama toplum olarak henüz siyaset konusunda ikircikliyiz. Bu çelişkili halimizin nedeni basit… Vesayetçiler, bir yandan sistemlerini “demokrasi” diye sundular, diğer yandan pratik siyasetle uğraşanları kötülediler, onlara güvensizlik yaydılar. Siyaseti bulaşılmaması gereken bir hastalıkmış gibi gösterdiler. Siyasetin hakiki manasını bizden gizleyip, öcüleştirdiler. Siyasetçilerin katakullilerine (!) karşı kendilerini her daim müdahale için bekleyen muhafızlarmış gibi sundular. Birçok kez açık veya örtük bir biçimde müdahale de ettikler.
İnsanımız, engin ferasetiyle vesayetçilerin bu hilesini gördü. Sandığa sahip çıktı ve Meclis’e, onların istediklerini değil kendi evlatlarını göndermeye başladı. Vesayetçilerin emir kulu, basiretsiz siyasetçilerin yerine sahici temsilciler geçtikçe, siyasetin milletin devlete sahip çıkmasının, dertlerimizi çözmenin yolu olduğu giderek aşikar hale geldi. Bu kez işi, “demokrasi sandık demek değildir” ve hatta demokrasi düşmanlığı noktasına getirdiler. Aba altından sopa gösterdiler; şeytanın bile aklına gelmeyecek tuzaklarla darbeci planlarını gerçekleştirmeye uğraştılar, uğraşıyorlar.
Demokrasi mücadelesinin çok önemli bir virajındayız. Siyasi sistemin değiştirilmesi, yeni anayasanın yapılarak demokrasimizin güçlendirilmesi, çözüm sürecinin ileriye götürülerek kardeşliğimizin pekiştirilmesi için milletimiz yine hacet kapısının önüne geldi dayandı. Tüm bunları siyaset sayesinde başarabiliriz. Siyasetle ilgili vesayetçilerden yayılan tezviratı dağıtmak, milletin yanında yer almak, meydanı demokrasi hakkındaki yalan yanlış fikirlere terk etmemek durumundayız. Her türlü toplumsal sorunun siyasetin konusu olduğu ve siyasi alanı daraltıcı ve siyaset kurumunu sınırlayıcı düzenlemelere karşı çıkan bir anlayışı yerleştirmek için çabalamaya mecburuz. Dertlerimizi, özellikle yaşam tarzları ve kimlikler alanındaki sorunları ancak itibarlı bir siyaset sayesinde, ideal bir demokratik iletişim ve diyalog ortamında çözebileceğimizi anlamak ve anlatmak zorundayız.
Kilidi açacak biricik anahtar, siyasetin itibarı. Siyasetin, devlet-toplum-vatandaş ahengini, toplum ve vatandaş lehine sağlayacak bir ilişki biçimi olduğunu göstermemiz ve itibarını arttırmamız şart. Siyaset itibar kazandığında, demokrasinin temel ilkesi olan vatandaşların, tüm toplumsal süreçlere söz, yetki ve kararlarıyla katılmaları gerçekleşecek, demokrasimiz güçlenecektir. Siyaset, insani bir faaliyet; insan siyasi bir varlık. Tüm insanlar, yalnızca insan olmaları nedeniyle diğer haklar gibi siyasi haklara da sahipler, hür ve eşitler. Bu özellikleri haiz vatandaş ve onların oluşturduğu güçlü demokratik toplum olduğumuzda, dünyaya örnek teşkil edebilecek bir siyasi inşayı başarabileceğiz.
Her zaman ülkemizdeki demokrasi mücadelesine karınca kararınca destek vermeye çalıştık. Aydınları, vesayetin ve milletin organik aydınları diye ikiye ayırdık. Organik aydınların milletin dertlerine bigane kalamayacaklarını ifade ettik, düşündüğümüz şifa yollarını, aklımızın erdiği dilimizin döndüğünce ortaya koymaya çalıştık. Şimdi de anlatmaya çalıştığımız durumlar mucibince pratik siyasete girmeye karar verdik.
Bu köşe benim değil sizin. Kendimle ilgili mesele ve kararlara burada asla yer vermem. Ama doğrudan doğruya ülkemizin durumu ve temsiliyetle olan ilgisi nedeniyle bugün köşemizi (ilk ve son kez) bu kararımızı anlatmaya ayırdık. Sakın sözlerimiz yanlış anlaşılmasın, biz girince siyaset daha itibarlı olacağından almadık bu kararı. Herkesin itibarı kendine, hepimiz kendimize göre itibarlıyız. Siyaset itibar kazansın, millet iradesi iktidar olsun diye uğraşan bir siyasi kadro zaten var. Biz de neden o kadroyla yürümeye karar verdiğimizi anlatmaya çalışıyoruz. Biz olalım ya da olmayalım, o kadronun kazanması önemli…
Bizim için vakit, ancak şimdi tamam oldu. Bugüne kadar pratik siyasetin böylesine içinde yer almamamızın ana sebebi, hekimlik mesleğimizden, kitaplarımızdan ve öğrencilerimizden ayrılamamamızdı. Yine de kolay olmadı. Denizli’denim; Çal, Denizler’li Mahmut Hoca Efendi’nin torunuyum. Çocukluğum tüm yörenin saygı duyduğu bir alimin dizinin dibinde, kitaplarla dolu bir evde geçti. Hayat mücadelesi küçük yaşta önce babamı, sonra annemi el kapılarına, Almanya gurbetine göndermemizi gerektirdi. Almanya gurbetinden emekli işçi, ana babanın çocuğuyum. İnsana emeğinden gayrisi olmadığını, dedemin fikir işçiliğiyle, ana babamın el emeği arasında bir fark bulunmadığını, düşünceleri pratikle taçlandırmak gerektiğini yaşarak öğrenmemin, kararımı vermekte payı büyük oldu. Hayırlısı Allah’tan…
Kaynak: Yeni Şafak