Kişilik ve demokrasi

Demokrasilerde bireyin ve cemaatlerin konumunu, rolünü layıkıyla konuşabilmek için, işe kimlik ve kişilik gelişiminden başlamak zorundayız. Kişilik ve kimlik, çok yakın anlamlara sahip, aralarında ayrım yapabilmek hayli zor. Hele bir de bunlara karakter, huy, mizaç, fıtrat, benlik gibi diğer akraba kavramları eklediğimizde tablo karman çorman, içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Neyse, biz şimdilik sadece kişilik ve kimliği ayırt etmekle uğraşalım yeter. Önce kişiliği ele alalım.
Tüm görünen, hissettiğimiz, duygu, düşünce ve davranışlarımız, yani taşıdığımız özelliklerimizin tamamı kişiliğimizi oluşturuyor. Her düşündüğümüz, yaptığımız, kişiliğimizi yansıtıyor ama özellikle sebatkâr, sürekli ve yineleyen özellikler gösterenleri… Arada bir bizi de sevindiren, kahkaha attıran durumlar olsa bile genellikle sinirli, çabuk öfkelenen ve karamsar bir yapıdaysak, yalnızca bu yapıya dair vasıflarımız kişilik özelliklerimiz arasında yer alıyor.
Kişilik özelliklerimizin yaklaşık yarısı, genetikten yani anne babamızdan biyolojik olarak miras… Kişiliğimizin oluşturucu yıllarını, bebeklik ve çocukluğumuzu geçirdiğimiz aile ve yakın çevre ortamı teşkil ediyor. Genetikten kaynaklanmayan kişilik özelliklerimizin çoğu da bizim henüz daha etkin bir birey olamadığımız çocukluk yıllarından köken alıyor. Nasıl bir insan olacağımız, daha çocukluğumuzda minyatür halinde kendini belli ediyor; o yüzden atalarımız insan yedisinde neyse yetmişinde de odur diyorlar. Ergenlikte kişiliğimizin inşası kendisini iyice göstermeye başlıyor. Ergenlik döneminin sonunda her birimiz nevi şahsına münhasır bir kişilik sahibi oluyoruz. Bazı kişilik özellikleri, bazı insanlarda benzerlikler gösterdiğinde onları aynı kişilik tipi içinde ele alıp değerlendiriyoruz. Bazılarımızı aynı kişilik tipi içinde değerlendirmek mümkün olsa da hepimizin kişiliği aslında, parmak izimiz gibi tamamen bize özgü…
Kişiliklerimiz sadece özellikler açısından farklılaşmıyor, olgunlaşma düzeyi açısından da değişiğiz. Biz psikoloji profesyonelleri, kişiliğimizdeki olgunlaşmayı, gerçeği değerlendirme yetimize, ayrılma ve bireyselleşmemize, dürtülerimize denetleyebilmemize, zorluklarla baş etme becerilerimize ve nihayet benlik ve kimlik gelişimindeki sağlamlığa bakarak anlamaya çalışıyoruz.
Kişilik gelişimini ve farklılıklarımızı, demokrasi açısından ele aldığımızda, bir sorun alanı olarak gözüken tek konu, ‘kişilik bozuklukları’ diye adlandırdığımız, topluma ciddi uyum problemleri yaşayan insanlar… Bunlar kendilerini hep haklı sanıyorlar, onların topluma değil, toplumun kendilerine uymasını bekliyorlar, her bulundukları ortamda çıkardıkları sorunlarla tanınıyorlar. Kişilik bozukluklarının oranı, yetişkin nüfusun %5-10’u ancak oluşturuyor, toplumda asla büyük çoğunluk teşkil etmiyorlar. Demokrasi açısından değerlendirdiğimizde, antisosyal kişilik bozukluğu (ya da psikopat, sosyopat) dışındaki kişilik bozuklukları olanlar, birlikte yaşadıkları insanların hayatlarını güçleştirmekten başka kimseye bir zarar vermiyorlar. Antisosyal kişilik bozukluğu olanlar ise, suça meyyal oluşları, başkalarının haklarını sürekli hiçe saymaları gibi özellikleriyle demokratik işleyişe engel çıkartacak seviyede toplumsal soruna yol açabiliyorlar. Sevindirici olan şu ki, antisosyal kişilik bozuklukları, toplumda %1 gibi düşük bir oranı geçmiyor.
Sağlıklı ve olgun bir kişilik sahibi bireylerin toplumun hemen tamamını meydana getirmesi, demokratik bir tasavvur için ideal. Ancak bu şartlarda bireyin özgürce seçiminden ve eşit şartlarda demokratik ortamda insanlığını icra etmesinden bahsedilebilir. Ama adı üstünde bu bir ideal, bir ütopya… Yine de kişilik sorunu olanların toplumun çoğunluğunu oluşturmaması, demokratik tasavvurun hayata geçmesine mani değil; geçiyor da.
Kimlik konusu ise, kişilikten çok daha sıkı biçimde demokrasiyle alakalı. Yukarıda söylediklerimizden dikkatinizi çekmiştir; kişiliğimizin olgunlaşabilmesi için kimlik gelişimimizin de sağlıklı bir şekilde ilerlemesi, sağlam bir kimlik algımızın ortaya çıkması şart. Sağlam bir kimlik algısı deyince, sakın kimlik özeliklerimize fanatikçe bağlanmayı, keskin hatlarla kendimizi başkalarından ayırt etmeye çalışmamızı anlamayın. Tam tersine, fanatizm ve keskinlik, sağlıksız kimlik işaretleri. Sağlıklı kimlik, kişiliğimizin yanı başında, onunla birlikte gelişiyor; kişiliğimiz olgunlaşıp esnekleşirken o da alt-katmanına sessizce yerleşiyor. Kendisini her insani karşılaşmada kılıç gibi çektirmiyor. Lütfen sağlıksız kimlik gelişimiyle ilgili ayrıntısı için daha önce fanatizm üzerine yazdıklarımıza bakınız. (http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/fanatigi-tanima-kilavuzu/43172 )
Kişilik ve kimlik arasında çok sıkı bir bağ var ama bir ve aynı değiller; toplumun demokratik işleyişinde kişilikten ziyade kimlikle ilgili özellikler, daha etkin biçimde rol alıyor. Buradan devam edelim.

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41