Patron, psikolojik sermayen iyi mi?
Son zamanlarda psikolojik bilimlerle ilgili akademik çalışmalarda eskisinden farklı ve öne çıkan bir anlayış ve kavram var mı diye sorarsanız, cevabım hazır: “Pozitif Psikoloji”… Pozitif Psikoloji anlayışı ve bu anlayıştan kaynaklanan yeni kavramlar, araştırmalarda bariz biçimde öne çıkmış durumda. Psikolojik bilimler, önceleri psikanalizin karamsar ve olumsuz insan anlayışının da etkisiyle daha çok başarısızlık, patoloji, tükenmişlik ve çaresizlik gibi insan davranışının karanlık yönlerini araştırıyordu.
İlk kez 1999 yılında Martin Seligman, bu gidişe itiraz etti. Psikolojik araştırma ve incelemelerin insanları nasıl daha normal, daha mutlu, daha başarılı ve daha iyi olabileceklerini öğretmek için kullanılması gerektiğini vurgulayarak “pozitif psikoloji” kavramını ileri sürdü. İnsanlarda neyin yanlış olduğuna değil, neyin doğru olduğuna ve bunun nasıl geliştirilebileceğine odaklanılması gerektiğini belirtti. Geçen kısa zaman süresi zarfında bu anlayış akademide hızla yayıldı. Pozitif Psikoloji, birey, grup ve kurumların işleyişi ve gelişimine katkıda bulunan süreç ve koşulların incelenmesi şeklinde tanımlanmaya başlandı.
Bazılarınızın böyle bir yaklaşımın insanın psikolojik olarak kavranmasının önüne büyük bir mâni çıkartacağını, sorunları ve çatışma alanlarını görüp çözmeye çalışmak yerine Polyannacılık, pohpohlamacılık ve dolduruşçuluğu bilim yerine sunmak gibi bir duruma yol açacağı şeklindeki eleştiri yaptığınızı ta buradan duyuyorum. Tamamen haklısınız, ben de sizin gibi düşünüyorum. Geçmiş dönemde hipnoz, manyetizma, duyu-ötesi algı, NLP gibi kavramları insan iradesini ve sorumluluğunu dışlayacak biçimde çareymiş gibi sunan şarlatanlar, Pozitif Psikoloji kavramlarında bu çıkarcı tabiatları için verimli bir vasat keşfetmekte gecikmeyeceklerdir. Umut tacirleri, mutluluk bezirgânları, en az bizim kadar kararlı ve azimlidir, insanların zayıflıkları onların kazanç kapısı, istismarcı kişiliklerinin gıdasıdır. O yüzden geçmiştekinden daha dikkatli, özenli ve titiz olmak, ortalığı şarlatanların kaplamasına izin vermemek durumundayız. Pozitif Psikoloji’nin berbat bir kabulleniş olarak algılanması ve değiştirmemiz gereken adaletsizlikleri ve zulmü meşrulaştırmak için kullanılmaya kalkışılması tehlikesi de var. Elbette çıkarcılara ve zalimlere yüz vermemeliyiz ama tehlike var diye Pozitif Psikoloji anlayışının anlaşılmasına daha çok imkân tanıdığı insanın olumlu potansiyellerini konuşmaktan vazgeçmek de olmaz.
Biz insan varoluşunun “korku ve umut arasında” olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Önceden bu bilinçle daha çok varoluşumuzdaki korku, kaygı ve endişe ile ilgili hususiyetleri ele almaya, aydınlatmaya çalıştık şimdi hiç konumumuzu değiştirmeden umut boyutuna da yönelmeliyiz. İnsanın psikodinamiklerine müspet yanlarını da ekleyerek ilerlemeliyiz.
Pozitif Psikoloji kavramlarının doğrudan doğruya etkide bulunduğu, bakış açısını radikal biçimde değiştirdiği alanlardan birisi de “Organizasyon ve Yönetim Bilimleri”… İş hayatında, hem ömrümüzün önemli bir kısmı geçiyor hem iş, çoğumuzun sosyal çevresini de oluşturuyor. İş ortamında kendini geliştirmek ve gerçekleştirmek için daha çok fırsat yakalayan bir çalışan, aynı zamanda organizasyonun verimine de olumlu yönde katkıda bulunacak, rekabet gücünü artıracaktır. Pozitif Psikolojinin de etkisiyle kurum ve kuruluşlar bu durumunun farkına varmış, çalışanlarına daha fazla önem vermeye, bulundukları ortamı iyileştirmek için pek çok yöntem uygulamaya başlamışlar. Organizasyon ve Yönetim bilimleri alanında insan davranışlarının örgütsel stratejilere olan etkisini ve bazı strateji ve yetkinliklerin niçin diğerlerinden daha faydalı olduğunu anlamaya dönük çalışmalar yapılıyor. Tüm bunların sonucu olarak geleneksel finansal, fiziksel ve teknolojik sermaye türlerinin yanı sıra “pozitif psikolojik sermaye” kavramı öne sürülüyor. Çalışma hayatının gelişimi için ölçülebilir, geliştirilebilir ve etkin bir şekilde yönetilebilir pozitif yönelimli olan insan kaynaklarına ilişkin güçlü yönler ve psikolojik kapasiteler üzerinde yapılan çalışma ve uygulamalar teşvik ediliyor.
Psikolojik sermayenin daha ziyade şu alanlarda kendini gösterip yoğunlaştığına inanılıyor. Çalışanın ve çalışma ekibinin zorlu işleri başarmak için gerekli çabayı gösterebileceğine güvenmesi (öz-yeterlilik)… Şimdi ve gelecekte başarılı olmaya dair olumlu beklentiler (iyimserlik)… Zorluklar ve sıkıntılar karşısında ayakta kalabilme ve her şeye rağmen başarıya ulaşma (dayanıklılık)… Ve son olarak hedeflere varabilmek için bıkmadan, azimle çabalama (umut)…
Duydun değil mi “paranı ben veriyorum” diye çalışanın başına kakıp duran işadamı, çevresine hot zot yapan, kasım kasım kasılan yönetici! Psikolojik sermayen sağlam olduğunda hem çalışma ortamına hem kendine daha çok faydan olacak. O halde bırak tamahkârlığı, hava atmayı da çalışanlarınla ilgilen.
Kaynak: Yeni Şafak