Yaşasın Türkiye-Kosova kardeşliği
Geçen hafta sonu 9. Mamuşa Domates Festivali’ne katılmak için Yunus Emre Enstitüsü’nün ve Mamuşa Belediyesi’nin davetlisi olarak Kosova’daydım.
Kendilerine teşekkür ederim. Ama asıl teşekkür Kosova-Türkiye kardeşlik ilişkilerinin ve sorunların kardeşlik temelinde çözülmesi için çaba sarf eden her iki ülkenin hükümet yetkililerine, kurumlarına ve halkına… Sayelerinde Kosova’yı paha biçilmez bir hisle geziyor, insanlarla etkileşimde bulunuyorsunuz. Türkiye’nin Kosovalı dostlarının, soydaşlarımızın muhteşem misafirperverlikleri de eklenince tarif edilemez, ayağınızı yerden kesen bir ruh hali ortaya çıkıyor.
Mamuşa Festivali, adını 5 bin nüfuslu bu şirin kasabanın çoğunu domatesin oluşturduğu tarım etkinliklerinden alıyor. Yıllık domates üretimi 7 bin tonu bulan Mamuşa, neredeyse tüm Balkanlar’ın domates ihtiyacını karşılıyor. Domatesin kalitesi ise tartışmasız; Türkiye’de Ayaş domatesi neyse Balkanlar’da Mamuşa domatesi o. Mamuşa nüfusunun kahir ekseriyetini 2. Mahmut Han tarafından Tokat/Zile’den götürüldüğü rivayet edilen evlâd-ı Fatihan oluşturuyor. Yeni devlet ve anayasa ile birlikte Türkçe 6 ana topluluk dilinden birisi olarak kabul edilmiş. Belediye Başkanı Arif Bütüç’ün Türkçe’nin her alanda kullanımı için uzun süredir gösterdiği çaba ve Sırp saldırıları sırasında kendilerine sığınan 50 bin Arnavut’a Mamuşalıların yaptığı ev sahipliği dillere destan. Ensar tavrı, her yerde Türklerin alamet-i farikası ve haklı övüncümüzün kaynağı. Hem İslam kardeşliğinin hem çok kültürlü, barışçı zeminin muhteşem bir örneği…
Bakmayın festivalin adına, Mamuşa’daki bir araya gelişte her yıl Türkiye ile ilişkilerin bir boyutu öne çıkıyor. İki yıldır ama tema, milli irade, demokrasi ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ihaneti. Belediyenin önünde toplanıp ikram edilen akşam yemeğinden sonra, katılımcılar ve Mamuşalılar, Çanakkale Şehitler Anıtı’na kadar “milli irade ve demokrasi” yürüyüşü gerçekleştirdik. Daha sonra festival alanına geçildi. Türkiye’den 15 Temmuz gazilerimizin yanısıra Mamuşa’nın her derdine koşan Bursa Büyükşehir, Ankara/Keçiören, Tokat/Zile Belediyeleri ve birçok STK bu yılki davetlilerd. Kosova Hükümeti’nin Diyalog Bakanı düzeyinde gerçekleştirdiği katılım verdiği önemin göstergesiydi. Benim konuşmam da diğer davetliler gibi bu yılın ana teması üzerineydi; 15 Temmuz’da darbecilerin ve darbeye direnen milletimizin psikolojisini anlatmaya çalıştım.
15 Temmuz gecesi Mamuşa’nın milletimizin direnişine tüm kalbiyle katıldığını, ahalinin burada da meydanlara çıktığını öğrenmek, bana şaşırtıcı gelmedi. Kosova’dan bahsedildiğinde kaygı oluşturan konulardan birisi de bu ülkedeki FETÖ varlığı. İnsanlarla konuşmalarımda, her kesimden Kosovalıda FETÖ hakkındaki bilgi ve bilinç düzeyini net olarak gördüm, bu sayede umudum kaygımın çok önüne geçti. Kosova’da bulunduğumuz iki gün boyunca başta Büyükelçimiz Kıvılcım Kılıç Hanımefendi olmak üzere diplomatik görevlilerimizin, Türk Temsil Heyeti Başkanı ve Güney Saha Komutanı Kurmay Albay Mustafa İhsan Tavazar komutasındaki askerlerimizin, müdürü Mehmet Ülker ve Yunus Emre Enstitüsü’nün, koordinatörü Hasan Burak Ceran ve TİKA’nın, direktörü Mesut Özbaysar ve Maarif Vakfı’nın inanılmaz gayretlerini görünce geri kalan kaygım da silindi. Buradaki temsilcilerimiz, Kosova-Türkiye dostluğu, genç Kosova devletinin çok etnisiteli demokratik yapısının korunması, Türk varlığının ve hürriyetlerinin teminat altına alınması için o kadar içten ve bilinçli bir çaba içindeler ki… Her biri adeta tüm Kosovalıları tek tek tanımak ve kalplerinde yer edinmek için uğraşıyorlar.
Kosova’nın en büyük avantajı, çok etnisiteli yapısı ve onu oluşturan topluluğun birlikte yaşama konusunda tarihle sınanmış tecrübesi. Ama maalesef mikromilliyetçiliği fitne haline dönüştürmek isteyen ve bundan medet uman güçler var. Eski Yugoslavya coğrafyasını kendi ülke sınırları olarak gören ve buralarda hak iddia eden, Kosova’daki çoğunluğu Arnavutların ve Müslümanların oluşturduğu gerçeğini sindiremeyen anlayış ile çoğunluk olmayı tek etnisiteli bir devlet hakkı olarak yorumlayan anlayış, birliğin önündeki en büyük engel olarak görünüyor. Tüm Balkanlar gibi Kosova’nın da eski Osmanlı toprakları oluşundan kaynaklanan bazı tehlikeli yorumlar da yok değil. Türkiye dış politikası ve oradaki temsilcilerimiz tarihi mirasın değerini de ama onu bir hak aracı olarak kullanmamak gerektiğini de biliyor. Bu bilinci artırarak sürdürmeli, oradaki varlığımızın asla Türkiye-Kosova ilişkilerini iyileştirmenin dışına taşmayacağını, ilgimizin anlaşılabilir bir soydaş kadirşinaslığından ibaret olduğunun altı çizilmeli. Osmanlı tarihinin iyi bilinmesi sağlanarak bazı kötü niyetlilerin “İşgalci Osmanlı” propagandasının önüne geçilmeli… Balkanlar’la tarihdaşlığımız, Müslüman Arnavut ve Boşnaklara din kardeşliğimiz; nasıl Kosova Türklerinin Türkiye’de akrabaları varsa aynı şekilde Arnavut ve Boşnakların da akrabalarının olduğu gerçeği hep vurgulanmalı. Balkan halklarının barış içinde yaşamasının tek amacımız olduğu sürekli belirtilmeli. Mütemadiyen “Yaşasın Türkiye-Kosova kardeşliği” diye haykırılmalı.
Kaynak: Yeni Şafak