Hem Mevlana hem İdris

Hem Mevlana hem İdris

Hem Mevlana hem İdris… Herkes gibi ben de bu adı duyduğum zamandan beri hatırlıyorum. Bunda şaşılacak bir durum yok… Ne ki rahmetli Mevlana ile çok sık görüşen, dertleşen, sırlarını paylaşan bir yakınlıkta değildi arkadaşlığımız. Toplu yerlerde kısa görüşmeler dışında sanıyorum üç kez birkaç saat süren dost meclislerinde karşılaşmamız oldu. Teke tek ise hiç ama hiçbir arada olmadık. İşte, şaşırtıcı olan da burası. Bizi tanıyanlar da ben de buna şaşıp kalıyorum. Kime sorsan bize “çok eski dostlar” der, ben de “evet öyleyiz, Galu beladan, bezm-i elestten beri dostuz” derim. Yok, öylesine hatır için, sözün gelişi, belagat olsun diye değil canı gönülden inanarak…

Canı yakınlığım, sıcakkanlı görüntüm sizi yanıltmasın. Elbette öyleyim, cana yakın ve sıcakkanlı olmaya gayret ederim; samimi her insanın öyle olması gerektiğine inanırım. Büyük ihtimal solcu gençlik yıllarımdan kalma, bir topluluk tarafından işgal edilme korkusunun neticesi olarak hep insanlarla belli bir mesafede kalmayı tercih ettiğim de doğru. Çok öyle dostum yok benim. Sorsan çokları beni tanırlar, ben de birçoğuna aşinayım, kim olduklarını, ne iş yaptıklarını, kadir kıymetlerini bilirim. Ama özel bir yakınlık hissetmek, arada az bulunur bir ünsiyet, bir istinas peyda olması maalesef ender yaşadığım bir halet-i ruhiye. Buna çok üzülürüm, kendimin en büyük eksikliği olarak görürüm lakin elimden gelen de pek bir şey yok. Mevlana İdris, onlardan biriydi. Eminim o da öyle hissediyordu. Kalplerimizin bakışık hatta “bir” olduğunu biliyorduk.

Çeto’yu çıkarttığında, “yaz!” dediğinde, “peki” diye karşılık vermem ve her sayıda koşa koşa yazmam, bu ezeli aşinalık yüzündendi. Kızlarımın onu hiç görmedikleri halde aileden biri sanmaları ve adlarına gönderdiği tüm kitaplarını okumaları da bu kardeşliğin esini nedeniyleydi. Elif Gün’ün dergide yazısı çıktığında, mutluluğumuzu görsün diye kimselere yapmadığımızı yapmış, ona sosyal medyada şu fotoğrafımızı göndermiştik. Fotoğrafın üzerinde de şöyle yazmıştık: Büyük ile küçük, eski ile yeni, çocuk ile yetişkin, baba ile kızı-torunu pekâlâ aynı dergide olabilirlermiş. Sanıyorum ÇETO dünyada ilk ve kesinlikle katkı. Teşekkür  @Mevlanaidris dostum…

Bazılarınız diyebilir ki, “Sizin rahmetli ile ünsiyetiniz onun çocuklara olduğu kadar sizin mesleki bakımdan ilgilendiğiniz esrik ruhlara olan yakınlığı ve sevgisi ile ilgili olabilir.” Gerçekten de bu kolayca yabana atılır bir tez değil… Sosyal medyada pek zekice yaptığı muziplikleri geliyor aklıma. Mesela nereden buluyorsa çok hoş fotoğraflar bulur, onlar için bir başlık ya da cümle isterdi. Yazmaya ilk koşanlardan biri de genellikle ben olurdum. Şöyle bir yazı yazmıştım aşağıdaki fotoğrafa: “Çiçekler solmadan bitse şu yollar, Allah’tan yağmur var” (Kardeşim @Mevlanaidris bu fotoya söz istedi, aklıma bu kelimeler düştü)

Gerçekten de rahmetli Mevlana kardeşimin esrik ruhlara, psikolojik sayrılıklara ilgisi ve sevgisi öyle böyle değildi. Muazzam kitabı “Şizofreni Risalesi”ni çıkardığında çok sevinmiş, olanca içtenliğimle kitaptan bir sayfa fotoğraflayıp üstüne de şöyle yazmıştım: Kardeşim @Mevlanaidrisin pek şirin kitabı “Şizofreni Risalesi”‘nden aşağıdaki fotoğraf ve satırlar… Teşekkür ederim dostum, bizim yapamadığımızı yapıyor, bu illetin kendisinden beter olan etiketleme ile mücadeleye büyük katkı veriyorsun.

Onunla çocuklar ve esriklerin yanı sıra sevgilerimizin karşılaştığı yerlerden biri de şüphesiz şiirdi. Bana sorarsanız sadece iyi şair değil şiirden anlayan ve dahası şiir gibi yaşayan bir insandı. Bir gün bizim Cevat Olçok Rahmetli’nin şu şiirini okuyup videoya kaydetmişti:

Bir cümle söyle/ İçinde yalan olmayan bir cümle/ Göklere bakma anında/ dünyadan çıkma anında/ Söyleyip kaybolayım/ Söyleyip varolayım/ Bir cümle bir cümle bir cümle/ Lailaheillallah.

Çok beğendim, çarpıldım, şöyle yazdım sosyal medyaya: Çok yakışmış kardeşim @olcokcevatun sesine, edasına, yakıştırmış şairimiz @Mevlanaidris… İlk fırsatta okumak dilerim, çünkü dinlediğimden beri zihnimden inmiyor dizeler…

Çok uzattım lütfen kusuruma bakmayın. Çocuk, esrik ruhlar ve şiir diye kardeşliğimize kaynak arama girişimlerime de pek kulak asmayın. “Kaba softa ham yobaz”lar anlayamazlar, bazıları da Türk-İslam geleneğinde öylesine bir adet, daha ziyade kadınlar arasında yaygın olan bir ritüel sanırlar. Oysa Anadolu irfanı çözmüştür işi; “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisinin bir yansıması olarak “ahret kardeşliği” ihdas etmiştir. Sevgiyi ve bağlılığı dünyayı aşan bu bakışta gizlidir birçok dostluğun sırrı. Böyle bilir, böyle inanırım. Kardeşime rahmet diler, bizi cennetinde buluşturması için Allah’a dua ederim.

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41