Milli Görüş gömlekte değil kalptedir!
Osmanlı İmparatorluğu, İslam coğrafyası için yalnızca birlik sağlayıcı bir merkez, siyasi bir önderlik değil modernlikle karşılaşmanın ileri ve örnek bir cephesiydi. Modernlik karşısında neler yapılması, nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini Müslümanlar, Osmanlı”ya bakarak anlamaya çalışıyorlardı. 1900″lerin başında Müslüman dünyada, özelikle Orta Asya”da olup bitenleri araştıran Adeep Khalid”e kulak verelim: “İroniktir ki, zayıfladığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu daha önce hiçbir zaman başaramadığı bir şekilde sınırlarının çok ötesindeki Müslümanların ilgisinin (ve muhabbetinin) merkezi oldu… Afganistan ve ya İran”daki devlet adamları ya da Buhara gibi koloni bölgelerindeki entelektüeller, Osmanlı”nın devleti güçlendirme, modern kurumlar inşa etme, kültürü ve İslam”ın kendisini modernize etme çabalarını İslam ve modernite arasında yeni bir uzlaşma modeli olarak gördüler.” (“Osmanlı ve Sovyet Dünyaları Arasında Orta Asya” Türkiye Günlüğü, sayı 117) Ancak I. Dünya Savaşı”nın seyri, gerek Osmanlı gerek Rus İmparatorluklarını bambaşka kaderlere sevk etti. İkisi de savaş sonrası çöküş kazanında yoğruldu birisi sınıf aşkınlığına diğeri ise milli yeniden doğuşa yöneldiler, böylece Bolşevik ve Kemalist rejimler ortaya çıktı.
Şimdi soru şu: Yıkılma döneminde dahi dünya Müslümanları için merkez, önder, model olarak görülen Osmanlı ruhunun mirası, Cumhuriyet boyunca kimin tarafından sürdürüldü? Cevap çok açıktır: Milli Görüş Hareketi. Kemalist rejim altında baskı altında tutulmaya çalışılan (merkez, önder, model) Osmanlı ruhu, Milli Görüş Hareketi”nde yeniden hayat buldu. Ama onun ortaya çıkması gibi gelişip güçlenmesi de öyle kolay olmadı.
Milli Görüş Hareketi”nin şüphesiz tartışmasız, doğal lideri Rahmetli Necmettin Erbakan”dır. Siyasi tarihimizde Hareket”in rolü anlaşıldıkça Rahmetli Erbakan”ın yaşarken pek fark edilemeyen önemi de daha çok idrak edilecek, kurucu liderliğine duyulan saygı katlanarak artacaktır. Yakından bakıldığında Milli Görüş Hareketi”nin kapsamının ve etkisinin onun aktif destekçileri ve söylemiyle sınırlı olmadığı görülür. Bu görüşümüze katılmayan soy Milli Görüşçüler kusurumuza bakmasın ama söylemek durumundayız. Rahmetli Erbakan, nispeten sınırlı bir tesir gücü olan partinin başında kalmayı yeğlerken sanki asıl enerji, mütemadiyen siyasi merkezin onarımını sağlayabilmek için harcanmış gibidir.
Milli Görüş Hareketi, İslami duyarlılığı ve cumhuriyetin ihmal ettiği İslam coğrafyasıyla rabıtayı hep canlı tuttu, İslami hafızayı tazeleyip durdu. Onun bağrında yetişen ve tecrübe kazanan bazı kadroları, halkta sağladıkları güven nedeniyle, ihtiyaç olduğunda hemen siyasi merkezde göreve koştular. Yaşanan dünyanın şartlarına ve konjonktüre en uygun politikaları geliştirebilmek için kolları sıvayıp işe koyuldular.
12 Eylül darbesini izleyen zamanlar, küreselleşmenin ve post-modernliğin güçlü dalgalarının kıyılarımıza vurmaya başladığı yıllardı. O dalgalarla birlikte neler ülkemize dolmamıştı ki! Bilişim teknolojileri, uluslar arası finansın temsilcileri, konvertibilite mecburiyeti, devlet karşısında güçlü sivil toplum ihtiyacı ve en önemlisi de kimlik siyaseti… Türkiye, tüm bunlara karşı Milli Görüş kökenli lider ve kadroların önderliğinde bir cevap oluşturmaya çalıştı. Önce Rahmetli Özal ve ANAP, bir süre kayıp geçen yıllardan sonra bu kez Erdoğan ve Ak Parti, hem milli değerlerimize sahip çıkmanın hem de dünyadan kopmamanın ekonomik, siyasi ve hukuki düzenimizi gelişmelere göre düzenlemenin mücadelesini verdiler. İkisi de görünüşte Milli Görüş gömleğini çıkarmışlar, diğer siyasi eğilimlerden temsilcileri hareketlerine katmışlardı. İkisinde de İslam dünyası ile kaynaşma eğilimleri vardı. Erdoğan ve Ak Parti, ANAP”tan farklı olarak çok çabuk yaygınlaştı, genç dinamik kadrolar ve geniş bir destekçi kitlesi üretti, toplumsal dokuya çok sağlam bir biçimde yerleşti, zihinleri değiştirerek kökleşti.
Güneş Gazetesi”ne verdiği mülakatta Talat Atilla”nın “Milli Görüş”ün siyasete kazandırdığı bir siyasetçi olarak hem Milli Görüş”ü hem AK Parti”nin ruhi zeminini biliyorsunuz. Sizce bir fark var mı?” sorusuna Numan Kurtulmuş”un verdiği cevap, Milli Görüş”ün giyilip çıkarılabilen bir gömlekten ziyade kalplere ve zihinlere kazınmış bir levha olduğunu şu sözlerle gayet güzel açıklıyor: “Milli görüş dediğiniz şey, sadece bir partiyle ya da kişilerle kısıtlı değildir. Bu milletin bu topraklardaki bir büyük medeniyet tecrübesinin özetidir. Kültürde ve sanatta nasıl bir birikime sahipsek siyasette de bu böyle. Ben Milli Görüş”ü kişilerden ya da partilerden çok böyle anlarım. O duruş şu anda Ak Parti”de tecessüm ediyor. Bu tarihsel sorumluluğa bugün Ak Parti sahip çıkıyor.”
Osmanlı, modernlikle karşılaştığında bir yandan ona karşı mutedil cevaplar üretmeye, bir yandan da hem Müslümanlara önderlik etmeye, hem dünyadan kopmamaya çalışıyordu. Şimdi bu misyon, Osmanlı ruhunu tevarüs eden ama cumhuriyete ve demokrasiye de samimiyetle sahip çıkan Ak Parti”nin omuzlarında.
Kaynak: Yeni Şafak