‘Tarihin Sessiz Dili Damgalar’

Sosyolog Mustafa Aksoy”un 18 yıl emek neticesi ortaya çıkmış dev eseri, “Tarihin Sessiz Dili Damgalar”. Aksoy, bozkır Türk kültürünün temellerinden olduğunu söylediği damgaların mezar taşlarındaki, balballardaki, kaya resimlerindeki, halı-kilimlerdeki, kadın el işlerindeki, evlerin dış duvarlarındaki, at koşum takımlarındaki otantik ve stilize şekillerinin izini sürebilmek için Tuva”dan Kosova”ya kadar olan geniş coğrafyada oradan oraya koşmuş. Antropoloji, sosyoloji ve tarih alanındaki engin bilgisiyle ulaştığı verileri yorumlamaya çalışmış. Ortaya çıkan sonuçları, bizzat kendisinin çektiği fevkalade güzel fotoğraflarla birlikte, İngilizce-Türkçe hacimli bir eserde akademiye ve okuyucuya sunmuş. Kitabın girişinde okuyucuya yardımcı olabilmesi için Tarihçi Prof. Dr. Osman Yorulmaz”ın “Tarihi ve Çağdaş Türk Coğrafyası” adlı uzun makalesine de yer vermiş. Türklerin tarihsel psikolojilerini uzun yıllardır araştıran birisi olarak, Yorulmaz Hoca”nın bu makalesinin şimdiye kadar gördüklerimin en derli toplu ve sağlam bilgiler içereni olduğunu söylemeliyim.

“Sosyoloji lisans öğrenimimi Elazığ”da tamamladım. Bu süreç içinde Elazığ ve (memleketim) Kadirli”nin sosyo-kültürel yapısı hakkında da, bazı ön bilgiler edinmiştim. Elazığlı arkadaşlarım vasıtasıyla sık sık onların köylerine gidiyor ve şehrin değişken olan ve her bölgesinde yaşayan insanlarla tanışıyor, onların sosyo-kültürel yapısıyla Kadirli”yi karşılaştırıyordum. Bu türden temaslar bana ileride yapacağım tez çalışmasının alan seçimi konusunda da önemli bilgiler ve deneyimler kazandırıyordu. Doktora tezinde inceleyeceğim sorun, sosyo-kültürel değişim; yapacağım alan çalışmasının yeri de Elazığ olarak belirlenmiş oldu.

Elazığ”ın sosyo-kültürel değişimi üzerine hazırlamakta olduğum tezin kapsamına, daha sonra aynı bağlamda yapmış olduğum Ağrı ili araştırmasını da dâhil ettim. Sosyo-kültürel değişim sorunu üzerine yapmış olduğum araştırma ve incelemenin malzemeleri arasında etnografik eserler bulunmuyordu. Ancak araştırmalarım sırasında, etnografyaya karşı duyduğum şahsi ilgimden dolayı, bu konu hakkında da bilgi topluyor, yazılanları okuyor, anlamaya ve kendi kendime açıklamaya çalışıyordum. Gördüğüm damgalar, büyüleyici bir etki ile beni sürekli peşinden sürüklüyordu. Bunların sırrını çözmem, onları anlamam ve açıklamam gerektiğini düşünmeye başladım. Zira damgalar, tarihçilerden habersiz, sessizce tarih yazıyorlardı.”

Aksoy Hoca”nın bu sözleri ondaki bilim insanı kumaşının sağlamlığını ve bilimsel tecessüsünün ne kadar köklü olduğunu gösteriyor. Çoluğu çocuğu, işi gücü bırakıp kocaman bir coğrafyada damgaların peşine düşmesinin sebebi bu. Kafasına bir soru takıldığında ya da bir keşfin kenarında dolandığını hissettiğinde, has bilim insanı için, her şeyi göze alacağı yol belli olmuştur artık. Yıllarca ve hala yürüyor Mustafa Aksoy. Başta ilk kez ulaştığı Taşkent Havaalanı olmak üzere, gittiği tüm Türk kültür coğrafyalarında Anadolu”da gördüğünün tıpkısının aynısı damgalar görüyor. Gördükçe kaydediyor ve bu kadar geniş bir coğrafyadaki damgaların aynılığının sebeplerini düşünüyor. O güne kadar kendisine öğretilen Batıcı ve Batılı tezlerin doğru olmadığını, kendi tezlerini oluşturmaktan başka çaresi kalmadığını görüyor. Batı ve Doğu sanatının farklı temalar üzerine yoğunlaştığını, Türk sanat eserlerindeki ok ve koçbaşı damgasının bambaşka anlamlara geldiğini anlıyor. Türklerin halı-kilimleri çift düğümlü ve simetrik-geometrik desenli iken İranlılarınkilerin tek düğümlü, asimetrik ve hayvan-tabiat resimli olduklarını, bir kez de o saptıyor. Bu köklü ayrımdan yola çıkarak etnolojik değerlendirmelerini genişletiyor, önyargıları yıkıp geçiyor.

“Damga” sözü, Türkçe”nin en eski söz varlığından. Aksoy”a göre damgalar, göçebe-hayvancı bir yaşam tarzı olan Türklerin yazı öncesi ilk iletişim biçimleri, alfabelerine de temel olan işaretler, aidiyet bildiren imzalar. Tarihin çok eski devirlerinden beri Türklerin gittikleri her yere kendileriyle birlikte taşınmışlar. “Nasıl ki biyolojide DNA”lar yolu ile bir veraset varsa, sosyo-kültürel hayatın DNA”ları da damgalardır ve bunlar bizim ile hep vardır” diyecek kadar iddialı bir sonuca ulaşıyor Mustafa Aksoy.

Psikanalist Vamık Volkan Hoca da büyük grup kimliğine “psikolojik DNA” diyor. Ben onlar gibi toplumsal, etnik bir DNA”dan bahsedecek kadar ileri gidemem ama tarihsel dinamiklere kayıtsız kalmamamız gerektiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bitmek bilmeyen bir etnik köken tartışmasını yararlı görmem, etnisitelerin ve dillerin birbirlerinden üstün olmadıklarına inanır, aksini sünnetullah ile bağdaştırmam. Etnik fanatizmin, insanlık halinden berbat bir sapma olduğunu ama tek tek insanlar gibi toplulukların da farklılıklarının bilinmesi lazım geldiğini, farklılıklarımızı tanıyıp sevdikçe insan kardeşliğinin güçleneceğini düşünürüm. Çok teşekkürler Mustafa Aksoy, Türklerin farklılıklarına ilişkin bilgimize yaptığın katkılar için.

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41