Uygarlık görünümlü barbarlık

Yaşadığımız zamanlara bir “uygarlık” adını vermek çok zor, hatta imkânsız. Halep’te Rus ve rejim uçaklarının sivil halka karşı yaptığı bombardımanları bir katliam partisi yaparak kutlayan zulüm taraftarlarını görünce diliniz tutuluyor, aklınız başınızdan gidiyor. “Barbarlık bu yaşananlar” diyorsunuz “barbarlık! Ne uygarlığı…”
“Uygarlık kısmı, yukarıda zengin Kuzey’de yaşanıyor, bu söylediğiniz barbarlık manzaraları ise Ortadoğu’ya ait. Orada Müslümanlar birbirlerini katlediyor” diyerek rahatlatamazsınız kendinizi. Müslümanlar olarak kendi sorumluluğumuzu kabul ediyorum, kabahati kimseye yüklemek istemem ama bir parçacık aklı, vicdanı olan herkes, Ortadoğu’daki barbarlığın Kuzey’deki “uygarlık” denilen şeyle çok sıkı bir illiyet bağı içerdiğini görecektir. Kan emici vampirlerin hepsi oradalar ama olan Müslümanlara oluyor.
Bu çağın uygarlık görünümlü bir barbarlık olduğunu, Müslümanlar olarak sergilediğimiz manzaraya, düştüğümüz acze bir kılıf bulmak için söylüyor değilim. Çok daha önceleri yapıldı bu tespit. “Barbar” diye başta Türkler olmak üzere ötekileştirmek istediği, kendisinden olmayanlara diyen modern uygarlığın kurucusu Batı toplumuna, “asıl barbarlık yapan sizin uygarlığınız” diye haykıran, “Barbarlık” adında bir kitap yazan Michel Henry, 2002 yılında vefat etti. Henry, insanlık tarihinde ilk kez bilgi ve kültürün birbirinden ayrıldığını, bilimin canavarlaştığını, kültürün dışlanarak ideolojilerin baş tacı edildiğini, yaşamın dünyamızdan kovulduğunu, insanlığın medyatik bir evrene sığındığı Batı uygarlığının panoramasına “barbarlık” dedi. Ortadoğu’da bugün yaşananları görseydi, “bunlar da sizin barbarlığınızın olağan neticeleri” derdi.
İş felsefi mülahazalara kalsa denilecek çok söz var. Ama gelin orada kalmayalım, “günümüzde Ortadoğu’da görünüşte Müslümanlar arasında yaşanan savaş kılıklı vahşet, tarihte en benzer biçimde nerede ne zaman yaşandı?” diye soralım ve cevap arayalım.
Biraz tarih bilgisi olanlar için cevap çok basittir: Bir tarafın silah(lı)ları diğerlerini kırarken öteki tarafta yer alan sivillerin bayram yaptığı uzun süren savaş manzaraları azdır tarihte. Zamanımızdan geriye doğru gidersek İran-Irak Savaşı, Amerikan İç Savaşı ve 1618-1648 yılları arasında Avrupa’yı kan gölüne çeviren, Protestanların ve Katoliklerin birbirlerini her gördükleri yerde katlettikleri Otuz Yıl Savaşları… Sorumuzun cevabı, Otuz Yıl Savaşları… Zira diğer ikisinde mezhebi dinamikler belirleyici değil, her ne kadar İran-Irak Savaşı’nda böyle bir görünüm var idiyse de nedenleri çok farklıydı.
Protestan Alman prensleri ile Bavyera Dükünün çevresindeki “Kutsal Alman Birliği”ne bağlı Katolikler arasında çatışmalar, daha sonra tüm Avrupa’ya sıçradı. Katolikleri temsilen Habsburgların başında bulunduğu Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ve Katolik İspanya ile onlara karşı çıkan Protestanlar (Danimarka, İngiltere, Hollanda, İsveç) arasındaki savaşa dönüştü. Birçok cephede sivil halkın da katılımıyla çok kanlı bir şekilde seyreden savaşların ilk yıllarında Katolikler galip gibi görünüyordu. Katoliklerin egemen olduğu Fransa’nın Almanya’nın savaşlardan yorgun bitkin düşmesi üzerine İsveç ve Hollanda ile anlaşma yoluna gitmesi ve Almanya’ya girmesi, ardından bu kez İsveç ile kavgaya tutuşması savaşların kaderini değiştirdi. 30 yıl süren savaşlar boyunca gerek savaşlar, gerek açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle milyonlarca insan öldü. Uzun barış görüşmelerinden sonra 1648’de, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun yıkıldığını ilan eden ve bugünkü Avrupa’nın siyasi sınırlarını çizen Vestfalya Anlaşması imzalandı.
Siyasi tarihte 30 Yıl Savaşları ve Vestfalya Barışı denilince ilk akla gelenler bunlar. Ama modernliğin ve kapitalizmin ortaya çıkış nedenlerini düşünenler, Otuz Yıl Savaşları boyunca kocaman bir kıtada hüküm süren altüst oluş ve kaosun insanların ve toplumların zihin yapısını da baştan sona değiştirdiğini, artık yarınından emin olunacak belirli bir düzen ve kesinlik arayışının ana yaşam motifi haline geldiği üzerinde duruyorlar. Modernliğin sadece Müslüman dünyayı teslim alamadığı gerçeği hesaba katıldığında, Kissinger ve Brzezinski gibi yaşlı kurtların Müslüman dünya için de Vestfalya benzeri bir barışla biten büyük bir kapışmanın lazım geldiği şeklindeki tezleri, pek yabana atılır gibi durmuyorlar. Arap Baharı’ndan başlayarak zembereğinden boşanan Ortadoğu’da neler olup bittiğini anlamak için bu teze kulak kabartmak şart. Bu teoriyi fazla komplocu bulmuşsanız, yaşadığımız küresel ortamın en büyük çözümleyicilerinden Zygmunt Bauman’ı dinleseniz de olur: “Günümüzde küresel güçler, hızlı hareket edebilme yetenekleri sayesinde bir tür uzaklaşma ve sorumluluk almama stratejisi uygularlar… Sevimsiz işleri savaşmakta olan yerel gruplara bırakırlar.”

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41