Yalnızca listeler açıklanmadı!
Partilerin seçime hangi adaylarla katılacakları belli oldu. Pek tabii olarak birçok yazar da listelerle ilgili görüşlerini ortaya koyan makale kaleme aldı. Dikkat ettim, nerdeyse hepsi, aslında bu konuda “öylesine” konuştuklarını, zira zaten seçmenin adaya değil lidere ve partiye oy vereceğini söylüyordu. Eğer bu görüş doğruysa, demokrasi teorisinin oturup bir daha gözden geçirilmesi gerekir. Evet, bizim lider merkezli bir toplum olduğumuz doğrudur ama buna rağmen bu görüş doğru değildir. Lider, olmazsa olmazdır, hayati önemdedir ama parti de, program da, aday da, adayları oluşturan liste de vazgeçilmezdir. Demokratik siyasi mücadele, bu temel kolonların üzerine oturur. Bunlardan birisini ihmal ederseniz, halkın teveccühünü kazanamazsınız, millet size geleceğini emanet etmez. Listeler açıklandığı gün, bence seçimin kazananı da belli oldu. Nedenini açıklayabilmem için, biraz psikolojiden söz etmeme katlanacaksınız.
İnsan olarak, geçmişimiz de, şimdimiz de endişeye kaynaklık edebilir ama asıl endişe kaynağımız gelecekten gelir. “Gelecek”, dediğimizde geleceğinden emin olduğumuz ama muhtevası hakkında hiçbir fikre ve iradi tasarrufa yetkili bulunmadığımız bir zaman dilimini anlarız. Geleceğin belirsizliği, şimdiki halimizi de etkiler. Bu durum psikolojimizi müthiş bir endişeyle doldurur. Gelecek şimdimize endişe olarak sızar.
Gelecek endişesini ortadan kaldırmaya çalışmak, davranışlarımızı yönlendiren ana saiklerden. Tasarrufa ve maddi kazanca yönelik faaliyetlerimizden, mütedeyyin insanının ebedi hayatı kazanmak için gösterdiği çabaya kadar birçok davranışımıza; miras bırakmak, çocuklarımızı rahat ettirmek, hayırlı işlerle hiç değilse adımızı yaşatmak hep belirsizliği yenmeye çalışmanın sonucu. Sosyal güvenlik düzenlemeleri, her türlü beklenmedik gelişme karşısında zararları aza indirmek için kurulan yardım sandıkları, sigorta ve kasko işlemleri hep belirsizliğin olası zararlarını en aza indirme amaçlı… Geçmiş zamanlara duyduğumuz özlemin, bugün de teknolojinin dışına kaçmak isteyen tatil meraklarımızın ve hobilerimizin temelinde geleneksel toplumun belirsizlik karşısındaki üstünlüğü, geleneksel insanın mütevekkil tavrı olduğunu söylemek mümkün.
Modernliğin belirsizlikle canımıza okuması, küreselleşmeyle birlikte iyice arttı. Küreselleşmeyi “risk” kavramıyla anlamaya çalışan, içinde yaşadığımız topluma “risk toplumu” diyen akademisyenler hep bu artan belirsizliğe işaret ediyorlar. Geleneksel toplumlarda elbette doğal felaketler, salgınlar, savaşlar gibi birçok somut tehlike vardı ama yine de onlar “risk toplumu” değillerdi. Risk, gelecekle ilgili; dolayısıyla yalnızca geleceğe yönelmiş ve geçmişten kopmaya çalışan modern toplumlarda söz konusu… Biz modernler, olabilecek tüm dışsal tehlikeleri belli ölçülerde kontrol altına almaya çalışıyoruz ama bir yandan da mütemadiyen yeni riskler imal ediyoruz: Çevresel sorunlar, hep yeni ve öldürücü kılıklarda karşımıza çıkan bulaşıcı hastalıklar, silahlanma, nükleer tehlike ve oynak finans piyasaları, işsizlik… Bunlar öyle riskler ki, hayatımızı bir anda cehenneme dönüştürebilirler. Bunlarla kalsa iyi, her alandan üstümüze adeta risk yağmuru yağıyor.
Önceleri büyük ölçüde gelenekler tarafından sınırları çizilen evlilik ve çocuk yetiştirme tarzları, kişileri belirsizlik bakımından zor duruma sokmuyordu. Oysa şimdi tüm bu alanlarda tam bir belirsizlik egemen ve insan ne yapacağını kendisi belirlemek durumunda… Her adım attığımız yerden, belirsizlik ve dolayısıyla endişe fışkırıyor. Psikoloji profesyonelleri, günümüze “endişe çağı” adını veriyorlar. Endişemizi gidermek için onlarca ilaç, terapi yöntemi keşfedilmeye çalışılıyor. Endişe üretip duran risk toplumunda kendimizi biraz olsun güvence altına alabilmek için bulduğumuz en iyi yol ise, “sigortalamak”…
Siyaset konuşuyor, açıklanan aday listelerinden bahsediyorduk. Risk toplumu ve sigorta ile söylediklerimizden sonra, aday listelerinin aslında kazanan partiyi de ilan ettiği hususunda fazla söze hacet kaldı mı bilmiyorum. Hatırlarsınız, iktidara alternatif diye öne sürülen partiler, program ve söylemleriyle yalnızca endişe yayıyorlar, biz de onlara “endişe partileri” diyorduk. Seçim sathı mailine girildiğinde, hele hele listeler açıklandığında endişe partileri, endişe üreticisi hallerini daha da belirgin kılmaktan öte gidemediler. İkna edici olmayan vaatler de bulunup daha çok eleştiriyorlar, belli bir insicam da göstermiyorlar. Muhalefet cephesine bakıldığında öfke ve dağınıklıktan başka bir şey görülmüyor. Üstelik yükselttikleri öfke sancağı etrafında toplumun çoğunluğunu toplayabilme ihtimalleri hiç yok.
Ak Parti ise, geleneğe yaslanan ama zamanı reddetmeyen söylemi, göz dolduran, toplum desteğine sahip icraatlarından sonra elit değişimini başarabilmiş, iç tutarlılığı yüksek, umut vaat eden bir aday profili eklemiş olarak milletin karşısına çıktı. Tek tek itiraz edilen, yerel temsiliyeti düşük adaylar olabilir ama toplumdaki genel algı böyle. Hatta toplumda, Ak Parti’nin böyle en az 3 tane daha aday listesi çıkarabileceğine dair bir inanç var. Evet, 13 yıllık iktidar boyunca bazı alanlarda yıpranmalar, erozyonlar, metal yorgunlukları var. Ama Ak Parti, hala umudu ve değişimin gücünü temsil ediyor. (Umut ve güven iklimini bozan maniler olmazsa) görünen o ki, Ak Parti yeni bir seçim başarısına, Türkiye hâkim parti modeline doğru yürüyor.
Kaynak: Yeni Şafak