Sayfa Seç

Toplumsal yaşamda büyük değişimler olacak

Toplumsal yaşamda büyük değişimler olacak

Hocam merhaba, hâlâ içinde yol aldığımız, insanlık tarihinde dikkat çekici bir yer tutacak olan pandemi sürecindeyiz. YA DA okurları için size, bu sıra dışı durumun birey ve toplum için nasıl bir karşılığı olduğunu anlamak üzere sorularımız var.

Pandemi sürecinden toplum ruh sağlığının nasıl etkilendiğini düşünüyorsunuz?

Pandemi sürecinden toplum ruh sağlığı çoğunlukla olumsuz olmak üzere hayli fazla etkilendi. Henüz tünelin ucunu göremediğimizden hala da bu etkilenme geçmiş değil. Bazı olumlu gelişmeler olmakla birlikte, sürecin ne zaman tamamlanacağıyla ilgili belirsizlik ilk günkü gibi sürüyor. Allah göstermesin, yeni bir dalga veya bir başka pandemi bu tabloya eklenirse çok daha büyük olumsuzluklar olabilir. Bu nedenle tetikteyiz, bazılarımız boşvermiş gibi görünsek de yüreğimiz ağzımızda yaşıyoruz. Pandemi sürecinde ailenin, akrabalığın, dayanışmanın, erdemli bir hayat sürmenin, bilimin ve maneviyatın önemini daha iyi anlamak gibi müspet gelişmeler olsa da korku, endişe, travma ve matem hepsi bir arada toplumsal psikolojimizde birçoğunu sonra hissedeceğimiz derin harabiyetler oluşturdu, oluşturuyor. Evde kalma, izolasyon ve engellenme nedeniyle var olan gerilim ve çatışmaları artırdı, aile-içi şiddete zemin hazırladı, geçimsizlikleri iyice körükledi.

Dünyanın farklı milletlerinin salgından etkileniş biçimlerinde kültürel kodları etkili oldu mu? Bu bağlamda Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nasıl her bireysel psikoloji pandemi sürecinin sorunlarını kendi gücü nispetinde karşılamaya çalıştıysa, toplumlar da kolektif psikolojileriyle bu sürece karşı tavır göstermeye ve mücadele etmeye çalıştılar. “Batılı insan”ın insan hakları, insaniyet, nezaket ve zerafet abidesi olduğuna ilişkin efsane yıkıldı. Tüm modernlik süreçlerine rağmen ırkçılığın, gençlik narsisizminin, yağmacılığa yatkınlığın alttan alta hep yerinde durduğunu üzülerek müşahade ettik. Türkiye, ilk bakışta fark edilmese hatta tersi örnekler gözümüzün içine sokulmaya çalışılsa da aile ve akrabalığın, komşuluğun, kolektivizmin, zorluklara umudunu kaybetmeden direnmenin, sabretmenin, sakin kalmanın çok güzel örneklerini verdi. 65 yaşını geçenler ve 20 yaşın altındakiler günlerce evden çıkmayarak sağlık çalışanlarımız, güvenlik güçlerimiz, her gün işine gitmek zorunda olan kardeşlerimiz ile birlikte sürecin gerçek kahramanları olarak tarih yazdılar. Belki onların yazdığı bu tarihten hiçbir tarih kitabı bahsetmeyecek ama onları gerçek kahraman yapan şey de aslında bu durum yani karşılıksız olarak başarıya katkıda bulunmaları.   

Hocam bu süreçte matemler tutulamadı, taziyeler olmadı; düğün, bayram gibi mutluluklar paylaşılamadı. Bunların telafisi olabilir mi?

Tam olarak bilmiyorum ama mutlaka olmalı, telafinin bir yolunu bulmalıyız. Sağlıklı bir psikoloji yas tutabildiği için sağlıklıdır; tutulmayan yas, bumerang etkisiyle, mutlaka birgün çok büyük psikolojik sorunlarla dolu komplike bir matem süreci olarak karşımıza gelir. O nedenle mutlaka normalleşme sürecinde sanki kaybımız yeni olmuş gibi mezar ziyaretleri yapmalı, taziyeler düzenlemeliyiz. Elbette bayramın telafisi olmaz ama düğünlerin niye olmasın. Mutlaka yapılamayan düğünlerin yerine ikame olabilecek eğlenceler tertip etmeliyiz. Aksi takdirde düğünler bile bir hatıralarımıza bir hüzün hali olarak yerleşebilir.

Yeni normal olarak adlandırılan bu süreçte; çocuklar, gençler, üretkenlik çağında olanlar ve geriatrik popilasyonu nasıl bir dönüşüm bekliyor sizce?

Artık “yeni normal”in içindeyiz ve korona zamanları incesindeki “normal”e tamamen ne zaman döneceğimizi öngöremiyoruz. Sonunu şimdiden göremediğimiz bir zaman dilimi boyunca adeta “protez psikoloji” ile yaşamak zorunda kalacağımız “yeni hayat”, bir çırpıda maske ve gerekli fiziki mesafe ile anlatılsa da toplumsal yaşamımızda sandığımızdan çok daha büyük değişiklikler getirecektir.

Her yerde maske takılarak, gerekli fiziki mesafe korunarak, hijyene dikkat ederek, kontrollü bir sosyal hayat sağlanmaya çalışılacak ve bunlar her yaş grbunda ve her yerde etkisini gösterecek. Bir yandan da pandemi sürecinde ortaya çıkan olumsuz ruhsal tablolar, giderek kendilerini daha çok belli edeceklerinden onları yenmeye, yaraları sarmaya çalışacağız. Eğitimin yeniden yapılanması, eğlence, yeme-içme, seyahat, sinema, tiyatro, spor mekanlarının fiziksel mesafe kuralına göre düzenlenmesi, dış turizmin uzun süre eski düzenine kavuşmaması, ev ziyaretlerinin dışarıda buluşmalara, internetten alışverişlerin alış veriş merkezlerine tercih edilmesi, evden ve esnek çalışmanın, uzaktan eğitimin, görüntülü toplantıların, elektronik imzanın öne çıkması, fiziki temasın yabancılarla hemen tamamen yakınlarla kısmen sınırlanması, selamlaşmaların değişmesi, tokalaşmanın giderek azalması, sarılma ve yanak yanağa öpüşmenin ise çok özel, itibarlı bir davranış haline gelmesi, salgın öncesi dünyadan çok  farklı bir yaşama tarzı ve örgütlenmesi ortaya çıkaracak. “Kalabalıklar” artık uzun süre korku yaratacak, dijital sosyalleşme yöntemleri artacak, eğlence ve spor faaliyetlerinde bireysel ve küçük grup etkinlikleri önem kazanacak. Dijital sosyalleşme yöntemleri, internet ve sosyal medya kullanımı artacak. Toplu taşıma çekinilecek bir hale gelecek, bisikletlerin ve özel araçların sayısı artacak ama bununla birlikte çevreyi kirletmeyen, petrole bağlı olamayan temiz enerji arayışlarına girişilecek. Bulaşma riskini en aza indirebilmek için yeni normal yaşama standartları oluşturularak güncellenecek, hayatın tüm alanlarında ve onlarla birlikte psikososyal hayatta, algılama, düşünme, davranış ve tutumlarda da büyük değişiklikler ortaya çıkacak.  

Dediğim gibi tüm bu olup bitenden her yaş grubu nasibini alacak. Çocuklar, gençler, yaşlılar, dezavantajlı gruplar özel önem taşıyorlar. Kimse, hiçbir uzman onların bu süreçte ne yaşadıkları ve yaşayacakları üzerine ahkam kesmemeli, bıkıp usanmadan araştırmalar yapmalı, ortaya çıkabilecek sorunları görerek tedbirler almalıyız.

Bildiğimiz kadarıyla sizin de çocuklarınız var. Bu dönemden nasıl etkilendiler? Uzaktan eğitimle araları nasıldı?

Dikkatinizden kaçmamamıştır, bir önceki pandemi sürecinden yaş gruplarının nasıl etkilenecekleri hakkındaki sorunuza kaçamak bir cevap vermeyi yeğledim. Bu tutumumda çocuklarımda süreç boyunca gözlediklerimin çok büyük payı var. Zira herkes gibi ben de çocukların uyum sağlamakta epey zorlanacaklarını düşünüyordum. Ama hiç de öyle olmadı. Ne olup bittiğini anlama ve üzerlerine düşenleri yapma konusunda bizden çok daha istekliydiler. Zaman zaman engellenme eşiklerinin azalmasına bağlı kendi içlerinde gerilimler yaşasalar da muazzam bir tavır aldılar. Maske takmayı unuttuğumuzda onlar hatırlattılar. Uzaktan eğitime coşkuyla ve büyük bir disiplinle katıldılar ve arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle olabildiğince yoğun duygusal alışverişler gerçekleştirdiler. Eğitimlerini aynı şevk ve ciddiyetle sürdürdüler. Ama haklarını yemeyelim, birkaç derste çocuklara eşlik ettim, öğretmenlerimiz harikaydı, sürecin bir görünmez kahramanları da onlar. Hepsinin ellerinden öpüyorum. Kısacası böyle uzun süren kriz zamanlarında, insanın sandığımızdan çok daha güçlü olabileceğini, çocukların da hiç de bu gerçekten ayrı düşünülmemeleri gerektiğini gördük.  

Uzaktan eğitim veren ve dijital içerik hazırlayan öğretmenlere alanınız ve tecrübelerinizden hareketle neler söylemek istersiniz?

Teknik konulara hiç girmeyeyim, sözü uzatmayayım, siz, öğretmenlerimiz hepsini benden daha iyi biliyorsunuz.   Söyleceğim iki cümle, daha doğrusu iki formül var. Birincisi kriz zamanlarında, ki pandemi süreci öyle zamanlardır; hedef, olabildiğince kriz öncesi zamanlara aynen ulaşmaya, onları yaşatmaya çalışmaktır. Eğitimcilerimiz de hep nasıl edip de kriz öncesi eğitim koşullarına ve düzeyine varabiliriz, önceden yaptıklarımızı, şimdiki koşullara olabildiğince uyarlamak için ne yapmalıyız diye düşünmeliler. İkincisi, yüz yüze iletişimin de sanal iletişimin de sırrı, samimiyettir. uzaktan eğitimde ve dijital içerikler hazırlanırken en çok buna dikkat edilmeli, asla samimiyetten taviz verilmemeli, gösterişçiliğe sapmamalıdır.

Aynı olayı yaşayan iki çocuk birbirinden çok farklı hatta bazen birbirinin tam zıddı tepkiler verebiliyor. Bunun sebeplerini nerede aramalıyız? Eğitimcinin bu sebeplere hâkim olması ne kadar değerli?

Eğitimcilerin de psikoloji profesyonellerinin de en zor imtihanı tam da burası. Onların mesleklerinde ustalaşıp ustalaşmadıklarını da bu noktaya bakarak anlayabiliriz. Ayrı ailere, farklı çevrelere doğuyoruz, bu durum bizi psikolojik bakımdan farklı kılıyor, kimizi daha zayıf-naif kimimiz daha sağlam bir psikolojiye sahip oluyoruz. Tüm bunların ötesinde bizatihi varoluşsal olarak her insan, her çocuk farklı bir dünyadır ve herkes kendi dünyasını yanında taşır, dünyayı, insanları ve ilişkileri kendi dünyasına göre değerlendirir. Her insanın, her çocuğun biricik, apayrı dünyası olduğunu geçen yıllara rağmen anlayamamışsak eğitimciliğin ve psikoloji profesyonelliğinin bize uygun olmadığını söyleyebilirim. Bizler, eğitimciler, psikoloji ile uğraşanlar, aynı kalıplara sokacağımız ve tornadan çıkmış gibi tek tip hale getireceğimiz bünyelerle değil, her biri ayrı bir dünya olan ve özel ihtimam gerektiren insanlarla, insan yavrularıyla ilgileniyoruz, onları anlamaya, onlara uygun olanı yapmaya çalışıyoruz. 

Son dönemde daha fazla duymaya başladığımız “psikolojik dayanıklılık” kavramını siz nasıl tanımlıyorsunuz? Kimler daha dayanıklı?

Biraz önce de söyledim, farklı kültürlere, sosyoekonomik durumu farklı ailelere doğuyoruz, bunlar asla bizim elimizde değil. Kabul etmek ve katlanmaktan, bir an önce eski halimize gelip hayat mücadelesini sürdürmekten başka elimizden bir şey gelmeyen yaşam olayları var bir de. Bunların çoğunu da biz belirleyemiyoruz. Demek ki fizikse ve psikolojik bünyemiz ve başımıza geleceklerin büyük kısmı bizim elimizde değil. Hayat mücadelemizi buna göre sürdürüyoruz. Bazan hayat çok zorlayıcı olabiliyor, hepimizi ürkütüp korkutacak olaylar yaşayabiliyoruz. Önemli olan, oradan kendimize bir esneme payı çıkartıp psikolojik bütünlüğümüzü korumamız, bin bir zahmetle ördüğümüz anlam ağımızı bozmadan, yeni ilavelerle sağlam bir bakış açısı geliştirerek hayat mücadelesini sürdürmemiz. Tüm bunlara diyoruz “psikolojik sağlamlık” (resilience) diye. Galiba “psikolojik dayanıklılık” derken kastınız bu…

Tekrar tekrar söyleyip duruyorum, psikolojik olarak dayanıklı olup olmamak tam olarak bizim elimizde değil. Neler yaşayacağımızı da tamamen biz kontrol edemiyoruz. Doğduğumuz aile ortamı, psikolojimizde ana role sahip. Ailemizin maddi durumu, ebeveynin tahsil seviyesi ve psikolojik rahatsızlıkları, annemizin bizi doğurma yaşı,  kardeş sayımız hepsi psikolojik dayanıklılığımızı etkiliyor.

Psikolojik olarak sağlam olacak kişi, daha çocukluktan itibaren kendini belli etmeye başlıyor. Mesela psikolojik bakımdan sağlam kimseler, çocukluklarında, daha yaşamlarının ilk zamanlarından itibaren kendisine bakım verenlerde müspet bir izlenim bırakıyorlar. Aktif, sevgi dolu, hoş sohbet ve bakımında zahmet çekilmeyen, becerikli ve yetenekli, kendini işini halledebilen, yardımsever bir çocuk olarak niteleniyorlar. Okula başladıklarında yaşıtlarına göre daha iyi bir kavrayış ve gelişim gösteriyorlar. Ergenlikten sonra da kendine güvenli, gerçekçi ve gelecek planları yapabilen gençler oluyorlar.

Psikolojik sağlamlık gösteren insanların yetiştikleri ortamda en az bir usta ve duyguca dengeli yetişkin ile yakın bağları olduğu, aile ortamından ciddi destek aldıkları görülüyor. Elbette yaş ilerledikçe psikolojik sağlamlığa katkıda bulunan ortama öğretmenler, komşular da ilave oluyorlar. Bu ortam sayesinde, ileride psikolojik bakımdan sağlam olacak çocuklar, sadece destek almıyorlar fakat aynı zamanda özdeşim kurmak için rol modeli bulabiliyorlar, duygularını kolayca ifade edebiliyorlar. Zorluklar karşısında psikolojik bakımdan sağlam kalan kişinin çocukluk ve gençlik yıllarında dara düştüğünde derdini açacağı, tavsiye ve yardım alacağı sevdiği bir yetişkin mutlaka bulunuyor. Yani insan da tıpkı diğer canlılar gibi, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya müsait bir ortam sayesinde yol alabiliyor ya da alamıyor…. Psikolojik bakımından sağlam olan, olaylar karşısında hemen çaresizlik göstermeyen, kolayca yıkılıvermeyen insanların en belirgin özellikleri, cesaretleri. Hayatın içinde acı olduğunu, acılarla kaçarak mücadele edilemeyeceğini biliyor, korkup kaçmak yerine göğüs germeyi, ne olup bittiğini anlayarak ne yapmak gerektiğine odaklanmayı tercih ediyorlar. Şüphesiz bu özellikleri onların taş gibi sabit, değişmez, olaylardan etkilenmez oldukları anlamına gelmiyor. Tam tersine olaylardan tam anlamıyla etkileniyorlar, yaşıyorlar, örseleniyorlar ama kendilerini bırakmıyorlar, dayanmaları, direnmeleri, sabretmeleri gerektiğini biliyorlar. Her seferinde büyük bir azimle yeniden başlıyorlar. Asla pes etmiyorlar, “bütün bunlar niye benim başıma geldi!” diye işe yaramaz serzenişlerle vakit geçirmiyorlar. Hayatları boyunca ilmek ilmek ördükleri anlam ağını, “meğer hiçbir şeyin anlamı yokmuş” deyip fırlatıp atmıyorlar, tam tersine ona daha sıkı sarılıyorlar.

Pandemiden herkes farklı biçimlerde etkilendi. Size göre psikolojik dayanıklılığın buradaki rolü nedir?

Kültürümüzün pandemi zamanlarındaki önemiyle ilgili sorunuza cevap verirken bahsetmiştim. Hepimiz pandemiyle kendi kültürel imkan ve risklerimizle karşılaştığımız gibi aynı zamanda kendi bireysel-ruhsal potansiyellerimizle de bu illete göğüs germeye çalışıyoruz. Maalesef bazılarımız psikolojik dayanıklılık açısından pek iyi durumda değiliz. Onlar pandemi sürecinden daha olumsuz etkilendiler, etklenecekler. Korku, endişe, travma, matem ve uyum sorunları onlar da biraz daha belirgin olarak görülecek. Bu onların elinde olan bir drum değil ama psikolojik yardım almaları onların elinde. Lütfen, pandemi konusunda kendisini iyi hissetmeyenler, sıkıntı yaşayanlar mutlaka güvendikleri bir psikoloji profesyoneline başvursun, yardım almaktan çekinmesin.  

Çocuklar ve gençlerin psikolojik dayanıklılığı nasıl sağlanabilir ve pekiştirilebilir? Size göre bunun için ebeveyn ve eğitimcilere neler düşüyor?

Kolay gibi görünen çok zor bir soru… Bu sorunun cevabını iyi bilseydik işimiz çok kolaylaşırdı. Ama psikolojik dayanıklılık konusuna maalesef bilimsel ilgi ancak son zamanlarda yoğunlaştı, biz de birçok şeyi yeni yeni öğreniyoruz. Evet, bazı insnalar daha dayanıklılar, asla yılmıyorlar. Bu insanların kimler olduklarını ve nasıl bunu başarabildiklerini öğrendikçe daha net çıkarımlar yapabilecek,  önerilerde bulunabileceğiz. Ama şimdiden psikolojik bakımdan dayanıklı insanların gösterdikleri, anlatmaya çalıştığım özellikleri iyi tanıyıp onlara göre çocuk ve gençlere davranışlarımızı onlara göre şekillendirebiliriz. Bir de asla şu gerçeği unutmamalıyız: Psikolojik bakımdan sağlam insanların yetiştikleri ortamın bir özelliği de sabit bir değer sisteminin bulunması… Yani bizim  manevi ve ahlaki olarak sağlam bir değer sistemine sahip olmamız psikolojik bakımdan dayanıklı nesiller yetişmesinde birinci dereceden önemli. Biz ebeveyn ve eğitimci olarak psikolojik bakımdan dayanıklı olmaya çalıştığımızda büyük ihtimal yetiştirdiğimiz çocuklar ve gençler de bize benzeyecekler…

Söyleşi: Hatice Bildirici
Kaynak: YA DA Dergisi

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Okur yorumları

    Son Videolar

    Yükleniyor...

    Galeri

    Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41