Sayfa Seç

Ütopya çökmesi

Son üç yazım, “insan-sonrası” diye adlandırılan fikriyatla ilgiliydi. Bu köşede daha ayrıntılı bir biçimde konuyu gündeme getirmeme imkân yok. Meselenin önemini ve yazılar boyunca belli ettiğim itirazlarımı netleştirerek, konuyu toparlamaya çalışacağım.
Birçoğunuza “insan-sonrası” düşüncesi, ilk bakışta dikkate değmeyecek kadar eksantrik ve sıra-dışı gelebilir. “Hoca, sen de amma taktın bu ipe sapa gelmez fikirlere!” diyebilirsiniz. Ama ben, teknomedyatik dünyanın zihnimize yansımalarının, daha doğrusu zihnimizi değiştirmesinin “insan-sonrası” fikriyatla birlikte kendini açıkça dışavurduğunu düşünüyorum. Fikriyat alanında başlayan bu değişikliklerin aktüel hayat alanında da giderek artan karşılıkları olacağını görüyorum. Teknolojinin her ürününün, bu arada biyoteknoloji çalışmalarının çıktısı olarak yeni canlılık formlarının hayatımızda kolayca yer edinebilmesi, insanın sadece varlıklardan bir varlık derekesine inmesi sayesinde mümkün olabilecek. Dijital medya ve yapay zekâ ürünü aygıtların, robotların “insan kadar meşru” olarak hayatlarımızda kabul görmeleri, hatta müstesna bir yer edinmeleri için “insan-sonrası” fikriyat, mümbit bir zemin, eşsiz bir fidelik hazırlıyor.
Dahası, materyalist-seküler bakışın bugüne kadar toplumsal kimlik oluşumunda belirleyici bir rolü, çekirdek bir kimlik özelliği pek bulunmuyordu. Ateist bir kimse, çoğu zaman çevresindeki etnik, dinsel ve ideolojik kimliklerin içinde kendisine özgü bir biçimde yer alıyordu. “İnsan-sonrası” fikriyatla birlikte, materyalist-sekülerlik, bizatihi bir kimlik formu olarak karşımıza çıkacağı emareleri sergiliyor. İslamofobiye eşlik eden artan saldırganlık ve şiddet eğilimlerinin, amaçsız, idealsiz cinnet hallerinin biraz da bununla ilgili olduğunu sanıyorum. Kendilerinden olmayanları, eskisi gibi empati yapılması gereken “öteki” olarak değil; basbayağı, kendilerinden tamamen farklı ve yok edilmesi gereken eski varlık biçimleri olarak görüyorlar. Şiddetleriyle bunu anlatmaya çalışıyorlar sanki.
Özellikle Sol “insan-sonrası” taraftarlarının, sözüm ona tahakküme karşı çıkışlarına, sürdürmeye çalıştıkları eleştirileri, tabiattan yanaymış gibi görünme çabalarını inandırıcı bulmuyorum. İleri kapitalizmin ilişki biçimlerini ve teknolojik aklı hâkim kılmak için insana dair ne varsa ortadan kaldırmak isteyenlere alet olduklarını düşünüyorum. İtibar ettikleri tüm literatürün ortak noktaları bir araya getirildiğinde ve ince bir süzgeçten geçirildiğinde geriye sadece dil ve anlam düşmanlığı kaldığını görüyorum. “Önce söz vardı” ve “Oku!” ifadelerinin “Kutsal” olanla bağlantısını bildikleri için, farkında olarak ya da olmayarak, dile ve anlama saldırdıkları kanaatindeyim.
Tüm bu yıkıcılığın, elbette birçok nedeni var ama bana göre en büyük müsebbibi, ütopyanın çöküşü. Dünyayı iki kutuplu hale getirecek kadar güçlü olan sosyalizm, bir anda gözden kayboldu gitti. Bu yok oluşun ortaya çıkardığı ruh hali konusunda yeterince kafa yormadık. “Saçma”ya doğru sürüklenişimizde, teknolojiye ve onunla birlikte ortaya çıkan yenidünyaya böylesine kolayca biat edilmesinde sosyalist ütopyanın bir anda darmadağın olmasının getirdiği hayal kırıklığının payı büyük olmalı.
Teknoloji düşmanı değilim, teknofobiye ve yenilik korkusuna karşıyım ama aynı ölçüde teknolojinin insanın ve değerlerin denetimini hiçe sayarak yüceltilmesine de… Bu düşüncelerim inancımdan köken alıyor: “And olsun ki Biz, insanları mükerrem/haysiyetli kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel rızıklar verdik; onları, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 17/70). Mükerrem olmak demek, Allah’ın halifesi olarak yeryüzünü yönetmek (Bakara, 2/30); arzda, arzı imar etmek için var olmak (Hud, 11/61) demektir. Allah’ın eliyle (Sad, 38/75) yarattığı varlık demektir. Göklerin ve yerin çekemediği ağır yükü sırtlanmak; ilahî emaneti yüklenmek demektir (Ahzab, 33/72). Göklerde ve yerde bulunan her şeyin ilahî bir rahmet olarak insana verilmesi, her şeyin onun emrine müsahhar kılınması demektir (Casiye, 45/13). Ahsen-i takvim sırrına ermek demektir (Tin, 95/4). Allah’ın topraktan yaratıp kendi ruhundan nefh ederek (Hicr, 15/29; Secde, 32/9) onurlandırdığı varlık olmak demektir.
Bu ilahi esinlerden düşünceleri beslenen Müslümanlar, “insan-sonrası” fikriyatının tahribatı karşısında sesiz kalamazlar. “İnsan Doğasının Geleceği” adlı yapıtında günümüzün biyo-teknolojik ve genetik gelişmelerinin insan doğasının geleceği üzerinde nasıl bir etki yaratacağını konu edinen Jürgen Habermas’ı aşan bir sorumlulukla düşünüp taşınmalılar.

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41