Hor görme iradeni, o sensin!

Haydi, tamam, dünyaya gelmeye ben karar vermedim; çocukken kendimi aileme, devlete emanet etmiştim, ‘sol hareket’ içinde yer almam bana değil mahalleden peşlerine takıldığım ağabeylere bağlı bir durumdu; gideceğim üniversiteyi de kendim seçmedim ama hep böyle savrulup gitmedim ki günlerin rüzgârında! Mesela psikiyatri alanında uzmanlaşmaya ben karar verdim. İstanbul’un ürkütücü kaosundansa sisli, puslu ama nasılsa güvenli Ankara’da hayatını sürdürme kararı da bana ait. Evliliğimdeki, çocuklarımın dünyaya gelişindeki sorumluluğu da kabul ediyorum… Tamamen kendi dahlimin neticesi olarak gördüğüm, bizzat kendi eserim diye altına imza attığım icraatları, olayları, başarıları, hayal kırıklıklarını anlatmaya kalksam bırakın kitapları, kütüphaneleri doldurur. Yazar olarak adımın geçtiği kitapları ben yazdım. Biyografimdeki mevkileri makamları işgal eden bedenimi adres olarak gösterdi hep ruhum. Beğenmediğim sofralardan, filmlerden kalkıp giden, okunmaz dediğim kitapları isteyenlere hediye eden de benim. Gelmeyin üstüme, bütün bunları ben yaptım, hem de taammüden, kendi irademle yaptım itiraf ediyorum.
Taammüden eylemlerimin listesini uzattıkça uzatabilirim; ben unutsam ya da sussam arşivler konuşmaya başlar. Nüfus kayıtlarımda, askerlik ve memuriyet dosyamda, dergi sayılarında, sosyal medyada ne zaman neler yaptığım ortada. ‘İrademiz varoluşumuzda ne kadar yer kaplar?’ derseniz yine de; gülümserim ve hissiyatımı şu sözlerle ifade ederim: İradem benim, hüzünlü kelebeğim… ‘Hüzünlü kelebeğim’ diyorum zira hayatın sürekli olarak her an yeniden oluşu ve bozuluşu karşısında kelebek kanadı çırpması kadar etkisi olmaz çabamın… Siz yine de ‘kelebek kanadı çırpması’nı hafife almayın.”
“Hayatın Anlamı Var mı” kitabımda kişisel olarak neleri tamamen bilinçli ve isteyerek yani kendi irademize dayalı olarak yaptığımızı tartışabilmek için hayatımdan örnekler vererek böyle girmiştim söze. Hepimiz hayatlarımızdan benzer örnekler verebiliriz. Neyi, ne kadar kendi isteğimizle bilinçli olarak yaptığımız ve hangi eylemlerimizden sorumlu olduğumuz, her zaman için müthiş bir tartışmaydı. Bugün ise eylemlerimizin ne kadarından kendimizin mesul olduğumuzla ilgili, günümüzde tam bıçak sırtı bir yerdeyiz. İradi bir varlık olduğumuz, insan olarak hep tasarılar, planlar yaptığımız; uğruna yeri geldiğinde ölümü göze aldığımız anlamlar, amaçlar, değerler ürettiğimiz gerçeğinden giderek uzaklaşıyoruz. İnsanın eylemleri ve sorumluluğu meselesi, tamamen hukukun sırtına yüklenmiş vaziyette. Biraz da bu günümüzde yaşanan kavram kargaşası nedeniyle irade, bu arada özgürlük ve sorumluluk meselelerini çokça konuşmak zorundayız.
Hukuken ve dinen (fıkıh açısından) açık bilinçle ve farkında olarak yani şuur ve harekâtımız serbest halde yaptığımız tüm eylemler “iradi” diye kabul edilir ve bunlardan mesul tutuluruz. Her ne kadar şuur ve harekâtın serbest olmasından kasıt, tam belli olmasa ve bu konudaki karar psikiyatri uzmanının bilirkişiliğine bırakılsa da bunlarda büyük çoğunlukla anlaşma sağlayabiliriz. Gelgelelim birazcık derinlemesine bakmaya kalktığımızda hemen karışıklıklar baş gösterir.
Mesela davranışlarımızın kökenini tamamen iç-dünyamızdaki karanlık, bilincinde olmadığımız “id” denilen bölüme bağlayan psikanalitik ya da her şeyi genetik yapımızla açıklayan biyolojik bakışa göre küçük bir uğraşla insanı her türlü mesuliyetten firar ettirebilirsiniz. “Biz, kendimiz değil, bilinçdışımız veya anne-babamızdan devraldığımız genetiğimiz sorumludur yaptıklarımızdan” diyebilirsiniz… Bugün özellikle Amerikan mahkemelerinde hepimizin suç olarak kabul edeceği eylemlerin faillerinin bile, elinde olmayan nedenlerle suçun işlendiğiyle ilgili savunmalar yapıyor olması bu yüzden…
Aynı şekilde fıkhın açık-tanımlı çerçevesinden çıkıp itikadi ve kelami bir kaza ve kader tartışmasına dalsak, cüzi kişisel irademizle yaptığımızı sandığımız davranışlarımızı yapmaktan ziyade yaptırıldığımızı söyleyen bir ekol mutlaka çıkacaktır. İslam tarihinde iradeyle ilgili hatalı görüşler öne süren itikadi mezhepler, entelektüel bakımdan belki yenildiler ama günümüzün modern gündelik hayatında “cebriye” fevkalade güçlü… Kaza ve kaderin Yaratıcımızın elinde olduğunu reddetmeden, insana yetki ve sorumluluğunu, dilediği yoldan gitmekte özgür olduğunu hatırlatan bir bakışı hep gündemde tutmamız gerekiyor. Hayat karşısında insan olarak çoğu zaman çaresiziz. Anne babamızı, etnisitemizi belirleyemiyoruz, yaşlanmayı engelleyemiyoruz, ne zaman öleceğimiz konusunda 24 saatlik ömürleri olan su sineklerinden biraz daha şanslıyız. Psikolojimizin zırhı olan kişiliklerimiz bile büyük ölçüde bizden bağımsız şekilde gelişmiş… Ama her şeye rağmen irade var; irademizle yapabileceğimiz şeyler var. Ve hatta irademizin kaldıracını uygun bir yere yerleştirebildiğimiz takdirde kendimizi ve dünyayı değiştirmek mümkün…

Kaynak: Yeni Şafak

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41